Sümmani Baba

TRT TÜRKÜ KANALINI KINIYORUM
17.08.2020 tarihinde , yani bugün saat 16.02 de yayınlanan TRT TÜRKÜ kanalı Erzurum Radyosu Yurttan sesler programında Narman’ın Samikale Köyü’nden tanınmış halk aşığı Sümmani Babaya ait bir deyiş olan “Ervah-ı Ezelde Levh-i Kalemde” Erzincan yöresinden bir türkü diye anons edilmiştir.Bu bir yanlışlık,dil sürçmesi olamaz.Bunu yapan spikeri kınıyorum.Kınama da yetmez, sesimizi duyan bir yetkili olursa şikayet ediyorum.Hele bunun Erzurum radyosunda yapılması utanç verici. Vergilerimizle faaliyetini sürdüren TRT görevlilerini iyi seçmeli,liyakatli kişileri işe almalı.Bu deyişi çok sevdiğim ve menşe-sini iyi bildiğim için fark ettim.Demek ki çok hatalı bilgiler yutturuyorlar.
Sümmanı Babanın Hayatı
Sümmani’nin gerçek adı Hüseyin olup, babası Kasımoğulları’ndan Hasan’dır. 1861 yılında Erzurum ili, Narman ilçesi, Samikale Köyü’nde doğmuştur. Kendileri bu köye Kafkaslardan gelmişlerdir. Babası köyde çobanlıkla geçimini sağlamakta idi Hüseyin 10–11 yaşlarına geldiğinde, babasıyla birlikte çobanlık yapmaya başladı. Hüseyin’in genellikle danalarını otlattığı yer Ablaktaş’tır: Bir gün Şekerli Düzü’ ne hayvanlarını otlatmaya tek başına gider. Hüseyin, kendisine doğru bir atlının geldiğini görür. Atlı, Hüseyin’e selam verir ve adını öğrenmek ister. Çok aç olduğunu söyleyip ondan ekmek ister. Köylerinde nerede misafir olabileceğini sorar. Hüseyin üç arpa ekmeğinin yarısını atlıya verir. O’nun bu cömertliği hoşuna gider ve der ki:
-Oğul, sana bir dua öğreteyim. Bu duayı kırk gün okuyacaksın. Yalnız yüz tane taş say, cebine koy. Her okuyuşta bir taş atarsın.
Duayı kırk gün okur ve son gün Ablaktaş’a gider. Babası ise Cuma namazını kılmak için köyde kalır. Ablaktaş’taki çeşmenin yanında hayvanlarını otlatmaya bırakır. O da namaz kılmaya niyetlenir. Daha önce babasıyla burada namaz kılarlarmış Namaz vaktini anlamak için de kendilerine bir taş tespit etmişler. Güneş taşa isabet ettiği zaman öğle vakti olduğunu anlarlarmış, O gün de babasıyla yaptığı gibi kendisine taşı nişan eder ve Güneş’e bakarken uykuya dalar.
Uykusunda, çeşmenin başında kırk yeşil güvercin görür. Güvercinler birden kaybolur ve karşısında üç derviş belirir. Dervişler Hüseyin’e abdest aldırırlar ve birlikte namaza dururlar. Hatta bir dörtlüğünde der ki:
Vardım saf saf olup durmuş divana
Ben de el bağlayıp geçtim bir yana
Meylimi bağladım Bâri Sübhana
O güzel Allah’ı gözler gözlerim…
Daha sonra Hüseyin’i ortalarına alıyorlar. Hüseyin bakıyor ki dervişlerden birinin elinde bir tabla, üç dolu bardak var. Derviş, bunları Hüseyin’ in önüne getiriyor ve;
-Hüseyin, bu şerbetlerden bir tanesini iç bakalım diyor.
Hüseyin bardakların içindekileri şerbete benzetemiyor. Kendisini kandırdıklarını. Ona içki içireceklerini sanıyor. Ne kadar zorluyorlarsa da içmiyor Bunun üzerine birisi Hüseyin’in ellerini tutuyor, birisi de parmağını bardağa batırıp Hüseyin’in ağzına sürüyor. Tam bu esnada Hüseyin uykudan uyanıyor. Bakıyor ki, ne derviş var ne de şerbet. Fakat ağzında İnanılmaz bir lezzet hissediyor.
— Öylece bir daha uykuya dalıyor. Uykuda yine karşısına dervişler çıkıyor Tam eline bardağı alıp içmeye hazırlanıyor ki, dervişler şöyle diyor:
—Oğul, buna aşk badesi derler. Sevdiğin kız aşkınadır. Kızın adı Gülperi’dir. Bedahşah kentinde Şah Abbas’ın kızıdır. Sen Onun. O da senindir. Birbirinize âşık maşuk’sunuz. Dervişlerden biri Gülperi’nin cemalini gösterir. Üç bardak Hüseyin’e, üç bardak ta Gülperi’ye verirler. Yeşil mürekkeple yazılı bir kitap okuturlar.
Üç harf okuttular yeşil yapraktan
Okudum harfini noktasın tek tek…
Hüseyin uykudan uyanır ki, ne Gülperi Han var ne de dervişler. Danaları da göremeyince köyün yolunu tutar. Köye varmaya yakın bir atlıyla karşılaşır,
—Hüseyin, korkma oğlum, sen ereceğine erdin. Bundan sonra senin mahlasın Sümman, dünyada kavuşmak senin için haram, der. Sümmani, anlam olarak “Sonuncu, sona ait” demektir.
Hüseyin köye varınca annesini, babasını uyandırır. Babası da ertesi sabah köylülere, çobanlığı bıraktıklarını söyler. Aradan otuz kırk gün geçer, günler geçtikçe aşkı da ziyadeleşir. Herkes, onun hastalandığını, cin’e, peri’ye karıştığını sanır. O zamanlar sıra geceleri düzenlenirmiş. Bir akşam babasına yalvarır. Gecelere katılmak İstediğini söyler. Babası da dayanamayıp götürür. Sıra Sümmani’ye gelince, bazı kimseler, O’nun çocuk olduğunu söyleyerek atlamak isterler. Köylülerin teklifini kabul etmeyerek, türkü söylemek istediğini belirtir ve söze başlar:
Uyandım gafletten oldum perişan
Bir nur doğdu âlemler oldu ürüşan
Selam verdi geldi üç-beş dervişan
Lisanları bir hoş sedasın tek tek
Lisanları bir hoş eyler avazı
Onlarda mevcuttur ilm-ü el fazı
Dediler: Vaktidir kılak namazı
Aldılar abdestin edasın tek tek
Aldılar abdesti uyandım habran
Aslımız yapılmış hak ü turabtan
Üç harf okuttular yeşil yapraktan
Okudum harfini noktasın tek tek
Okudum harfini zihnim bulandı
Yalelerim göz göz oldu sulandı
Baktım çar etrafa kadeh dolandı
Nuş ettim kırkların mahlesin tek tek
Nuş ettim badesin gördüm rengini
Tam on sekiz saat sürdüm cengini
Yar yüzünde saydım üç beş bengini
Halhalın altında hırdasın tek tek
Dediler: Sümmani gel etme meram
Adamı çürütür dert ile verem
Sen içün dünyada kavuşmak haram
Hüdam böyle salmış kalemin tek tek
Koşma bitince köylüler şaşırır. Onun badeli Âşık olduğu anlaşılır. Fakat henüz saz çalmasını bilmemektedir. Babası ile bir gün Erzurum ‘ a giderler. Burada âşık kahvelerine devam eder. Sazın perdelerini ve tezene tutmasını öğrenir. Her akşam köylüyü toplayıp saz çalar. Günler ayları, aylar yılları kovalar Sümmani köyde duramaz ve sevdiğini aramaya karar verir. Önce Kafkaslara, oradan İran’a gider. İran- Turan illerini dolaşır. Bedahşah’ı tanıyan, Gülperi’nin adını duyan bir Allah kuluna rastlayamaz Hint, Afgan topraklarına gider. Onun bir gurbeti yaklaşık beş yıl sürmüştür. Günlerden bir gün rüyasında pirini görür. Piri O’na Kırım’a bir geziye çıkmasını söyler. Sümmani yanına sofusunu alıp Kırım yolculuğuna çıkar Kışı Kırımda geçirir. Yaz gelince tekrar köyüne döner. Artık şair, hareket kabiliyetini yavaş yavaş kaybederek duraklama dönemine girmektedir.
Devrin büyük şairlerinden Erbabi’yi mat eder. Başarıları Erzurum Valisinin kulağına kadar gider. Bir süre sonra. Sümmani Posof’a gider. Aşığı oradan Suskap köyüne Zülali’nin yanına götürürler. O sırada ünü Kars’ı, Ardahan’ı, Erzurum’u kaplamış olan Âşık Şenlik’te oradadır. Üçünden bir atışma isterler. İlk sözü Sümmani söyler:
Âdem Sefiyullah makam-ı peder
Cennet’te ihvan bir kere düştü
”Sürün” dedi, mollam takdir-i kader
Cennetten dünyaya bir kere düştü
Şenlik:
Hışm-ı nar içinde gülistan gözü
İbrahim Safa’ya bir kere düştü
İsmail’ e gelen koç kurban kuzu
Cennet’ten Mina ‘ya bir kere düştü
Zülali:
Türaptan bir avuç hak aldı kaddes
Bu zemin lerzeye bir kere düştü
Beytullah yerine Beytü’l Mukaddes
Kuruldu Kâbe’ye bir yere düştü
Sümmani’nin esas amacı, Şenlik ile meydan edilmekti. Günün birinde yine Samikale köyünden, Sefili isminde birisi, Âşık Şenlik’in yaşadığı. Kars’ın Çıldır ilçesinin Suhara Köyü’ne gider. Kendisini Âşık Sümmani olarak tanıtır. Fakat mat olup, sazını bırakarak köyüne geri döner. Bu olaydan hemen sonra Âşık Şenlik, Ardahan’a gider. Âşık Sümmani ile Ahmet Onbaşı da Şenlik’in köyüne gelirler Orada yöre İçinde önemli bir konuma sahip olan, Haşimoğulları’ndan Celal Bey ve Şerif Bey’le karşılaşırlar. Her ikisi de, bir süre önce köye gelip kendisini Sümmani olarak tanıtan âşıktan, Onun Şenlik’le yaptığı karşılaşmadan bahsederler. O zaman, Sümmani kendi şanını kurtarmak için Âşık Şenlik’le karşılaşmak istediğini söyler. Şenlik, Ardahan’dan köye çağrılır. Neticede bir araya gelirler. Hem tatlı tatlı sohbetler ederler hem de atışırlar. Sonunda yenişemeyip, kardeş olduklarım ilan ederler. Birkaç gün sonra köyüne geri döner. Fakat zaman Gülperi’yi unutturamamıştır. Köylüleri ona rastlayıp konuşturdukları zaman, O, şu şiirini söyler:
Ervah-ı ezelden levh ü kalemden
Bu benim bahtımı kara yazdılar
Gönül perişandır devr-i âlemde
Bir günümü yüz bin zara yazdılar
Gönül gülşeninde har oldu deyu
Hasretlik ismimde var oldu deyu
Sevdiğim, sevdiğin pir oldu deyu
Erbab-ı garezler yâre yazdılar
Dünyayı sevenler veli değildir
Canı terk edenler deli değildir
İnsanoğlu gamdan hali değildir
Her birini bir efkâra yazdılar
Nedir bu sevdanın nihayetinde
Yadlar gezer yârin vilayetinde
Herkes diyarında muhabbetinde
Bilmem bizi ne civara yazdılar
Döner mi kavlinden sıdk-ı sadıklar
Dost ile dost olur bağrı yanıklar
Aşk kaydine geçti bunca âşıklar
Sümmani’yi ”Derkenara” yazdılar
Aşık artık gerileme dönemine girmiştir. Bir gece rüyasında Gülperi işaret almadan gurbete çıkmaması yolunda tembih eder. Bu duruma çok üzülür. Zaman zaman Erzurum’a gidip gelmektedir. Erzurum’da bulunduğu günler kahvede otururken arkadaş ve dostları sözü eski günlerden açıp. Sümmani’ye Gülperi ile olan aşkını anlattırmak isterler. Artık ihtiyardır. Sazını eline alıp şu şiirini söyler:
Tarih seksen dokuz on bir yaşımda
Cem başımda iş birer birer
On sekiz yıl sürdü yârin peşinde
Akıttım gözümden yaş birer birer
Görmedim dünyada bir şadlık demi
Geçti civan ömrüm, gülmem encamı
Her boyun sistemi, feleğin kahrı
Vurdu her taraftan taş birer birer
Sümmani’yim hani benim otağım?
Gün be gün, bulandı dalım, budağım
Devroldu devranım, çevrildi çağım
Döküldü dihenden diş birer birer
Bir gün gençliğini hatırlayıp aşk badesini içtiği Ablaktaş’a gider. Çobanlığı bıraktığından beri buraya hiç gitmemiştir. Orada oturur, uzun uzun düşünür, çalar, söyler. Artık, sadece kahvelerde çalıp söylemektedir. Bu sıralarda, Gülperi de Sümmani’den haber alamadığına üzülmektedir. Bir gün Bedahşah ‘tan tellal çağırttırır. Sümmani’yi aratmak için iki kardeş görevlendirir Sümmani’yi bunlara iyice tarif eder. Aradan günler, aylar geçer İki kardeş Kafkas taraflarına gelirler. Birden gözlerine bir adam ilişir. Adamlara Sümmani adında birisi aradıklarını söylerler. Adamlar:
—Biz Onun akrabalarındanız. Sümmani yakında öldü. Gülperi adında bir kızı sevmişti. Bu kızın aşkı için pir elinden bade verilmişti. İşte o vakitten beri. Sümmani Gülperi’nin aşığı olmuştur. Daha ölmeden bir kaç gün evvel rüyasını görmüştü. Günlerce ağladı, son dakikasına kadar Gülperi’nin acılarını çekti. Sonunda Ona hasret gitti.
İki kardeş, Sümmani’nin ölümüne çok üzülürler. Köye dönerler ve doğruyu Gülperi’ye söylemeye karar verirler. Şah’ın sarayına yaklaşırlar, bakarlar ki bir cenaze kalkmaktadır. Bu Gülperi’nin cenazesidir. Sümmani, Samikale Köyü’nde, 5 Şubat 1915 tarihinde vefat etmiştir.
BAZI ŞİİRLERİ:
AŞKIN HARARETİ ŞİDDET NARINI
Aşkın harareti şiddet narını
Kerem gibi yananlara sor bilir
Abdallar terk etmiş yalan dünyayı
Behlül gibi divaneye sor bilir
Baykuş viranede asla gülemez
O dünyaya geri giden gelemez
Lokman Hekim gelse çare bulamaz
Sen bu derdi Süleyman’a sor bilir
Sümmani’yem akıl başta serseri
Ben deli değildim sen ettin deli
Evliyalar enbiyalar serveri
Yeri göğü yaradana sor bilir
BAHAR GELİR YİNE KARŞI DAĞLARA
Bahar gelir yine karşı dağlara
Mor menekşe, lale bitmek içindir
Bülbül figan eder iner bağlara
Bir gül goncasıyle yatmak içindir
Ezelden bu dünya fanidir fani
Bugün varlık yahu ya yarın hani
Hak bize çok verdi akl ü iz’ânı
Aşka daim hizmet etmek içindir
Hey Sümmânî gönül asla tek olmaz
Konar göçer hiç kimseye yük olmaz
Can emanet bir kimseye mülk olmaz
Bu dünyaya gelen gitmek içindir
BU DÜNYA BİR EYERSİZ AT
Bu dünya bir eyersiz at
Bunu binip süren var mı
Hiç kimseye vermez murat
Muradına eren var mı
Dünya nicesin sevk eder
Kimi gelir kimi gider
Gidenler de ah vah eder
Gidip geri gelen var mı
Dünya gösterir zevkini
Gün be gün aldatır seni
Çekerler bir gün kervanı
Yazık oldu diyen var mı
Güvenme ki devletim çok
Anın sana faydası yok
Azrail’den yiyersin ok
Cerrah gelir yaran var mı
Sümmaniyem ettim karar
Hüdâ’m verdi bana ikrar
Gün be gün eyledim zarar
Derler bana kârın var mı.
BU YALAN DÜNYAYA GELDİM GELELİ
Bu yalan dünyaya geldim geleli
Gülmedi bu yüzüm gör beni beni
Yüklendi barhanam gidiyor göçüm
Kalan dostlarımdan sor beni beni
Kalkın verin şu aşığın sazını
Nasihat eylerse tutun sözünü
Ejderha misali açmış gözünü
Korkarım yutacak yer beni beni
Hani benim ahbaplarım dostlarım
Hepisi yanımda olsun isterim
Gün gelir sırtımı yere yaslarım
Artık eyleyemez tor beni beni
Şimdi menzilimiz yüceden yüce
Çok masarif edip girmeyin borca
Varından ziyade bir altın harca
Sonra gül kefene sar beni beni
Yaktı yüreğimi şu hasret habı
Akıttım gözümden kan ile abı
Avuçlayıp yerden alın turabı
Atmadan başıma sor beni beni
Sümmani dünyadan uçmuş gidiyor
Ecel şerbetinden içmiş gidiyor
Cümle yarenlerden kaçmış gidiyor
Haydi gel mahşerde gör beni beni
CÂN BEDENİM ÂŞK ODUNA
Can bedenim aşk oduna daima niran olur
Mürşide hizmet edenler hâk olur irfân olur
Dünyaya cife demişler talib olana kilâb
Geçer cümle saltanattan âkıbet pişman olur
Gûş versene arzu gönül kâmilin ülfetine
Can verip canana eriş aşnâ ol lezzetine
Gel güvenme âsi insan dünyanın ziynetine
Bozulur çarkı çemberi âkıbet virân olur.
Ehl-i âşkın bendesisin gedâî dertli Sümman
Bezm-i tarikat içinde olsa gönlün şaduman
İster ki dünya içinde olsan mühr-ü Süleyman
Hak seni üryân yaratmış yine ten üryân olur.
CEYLAN GÖZLERİNE KURBAN OLDUĞUM
Ceylan gözlerine kurban olduğum
Tanrı selamını almaz mısınız
Mevla sizi süs için mi yarattı
Biz gel demeyince gelmez misiniz
Gurbete gidenler azığın alır
Kimisi giderken kimisi kalır
Kimi sevap için Kâbe’ye varır
Kabe kapınızda bilmez misiniz
Karadır kaşınız yaydan nic’olur
Bugün dünya yarın ahret nic’olur
Bir gönül yapması yüz bin hac olur
Siz gönül yapmasın bilmez misiniz
Sümmani’yem ey dil yare niderim
Başım alır diyar diyar giderim
Yarın mahşer günü dava ederim
Siz mahşer yerine gelmez misiniz
ÇEKME ŞU DÜNYANIN ENDİŞESİNİ
Çekme şu dünyanın endişesini
Devir eyle gönlün dört köşesini
Kemlik ile kırıp kal şişesini
Dönüp ona derman olsan ne fayda
Arabî Farisi dilin olmazsa
Bülbüle münasip gülün olmazsa
Elbet bir meslekte elin olmazsa
Dava ile sultan olsan ne fayda
Bir gün olsun Yaradan’ı anmazsan
Mecnun olup aşk oduna yanmazsan
Bir güzelin sinesine konmazsan
Hayal ile mihman olsan ne fayda
Bir yazı ki kara gelir kalemde
Sözü hor görünür her bir kelamda
Bir yar seni sevmediyse âlemde
Sen o yara kurban olsan ne fayda
Sümmani der Yaradan’ı zikreyle
Birliğini bilip daim şükreyle
Ta ezelden gelen işi fikreyle
Başa geçip pişman olsan ne fayda
ÇOKTAN BERİ TERK-İ VATAN OLMUŞUM
Çoktan beri terk-i vatan olmuşum
Diyarı gurbette candan usandım
El kahrı çekmekten ömrüm hiç oldu
Aktı çeşmim yaşı nemden usandım
Deli gönül ister dağları aşa
Dünyada ne kaldı gelmemiş başa
Benim gam yükümü yüklesem taşa
Taş da dile gelir senden usandım
Canım kurban olsun mert oğlu merde
Bunca emeklerim hiç oldu nerde
Sümmani göç eyle durma bu yerde
Ay yıl hafta değil günden usandım
ELLER BÜLBÜL OLDU GÜLŞEN BAĞINDA
Eller bülbül oldu gülşen bağında
Bize ol gülşenden çıkmak göründü
Bir zaman ermedim dost otağına
Dembedem bedene yıkmak göründü
Dünyada görmedim bir şâdlık demi
Bahr-i Ceyhun olmuş dü çeşmim nemi
Bunca yıl besledim bu bedenimi
Artık bundan böyle bıkmak göründü
Sümmânî sadık ol dönme bu işten
Ezel nûş eyledin câm-ı Elest’ten
Canane bir kuştur uçtu kafesten
Bize peşi sıra bakmak göründü
DERDİ CANANIMA KILDIM ŞİKÂYET
Derdi cananıma kıldım şikâyet
Sevgilim bahtıma gör ne fal açtı
Tahammül etmeye kalmadı takat
Bu sevda serimde kıyl-u kal açtı
Yüz tutmaya haki payi görünmez
Cemalin mürdeye mahı görünmez
Ben deryaya baktım rahı görünmez
Bazı sağ gösterir bazı sol açtı
Sümmani bu derde oldu müşterek
Kul ermez maksuda meğer everek
Bugün bir gün yarın iki diyerek
Yar siyah zülfümde beyaz gül açtı
DEVRANI ÂLEMİ SEYRAN EDERKEN
Devranı âlemi seyran ederken
Bir sam esti geldi koku tersine
Baktım çar etrafa cevlan ederken
Attı bana felek oku tersine
Bu aşkın rahına girdim piyade
Canan beni mecnun etti rüyada
Derdim bin tabibe kıldım ifade
Yarama vurdular yakı tersine
Bu dar-ı dünyada olmam aşikâr
Geçer çağ-ı ömrüm olur tarumar
Yârden name gelmiş bana bergüzar
Talih emreylemiş oku tersine
El haris değildir mahrum kim sever
Böyle buyurmuştur habib-i server
Sümmani kiminin ikbali yaver
Kiminin dolanır çarkı tersine
DELİ GÖNÜL İLE DÜŞTÜK BİR CENGE
Deli gönül ile düştük bir cenge
Hikmeti sorulmaz iştir bu gönül
Günden güne girer her türlü renge
Bazı solar bazı kumaştır bu gönül
Bazı yelkenini derin yürütür
Bazı âh vah ile ömrün çürütür
Bazı lâle sümbül çiçek bürütür
Bazı pus dumandır kıştır bu gönül
Bazı seyre çıkar hûb seyranlanır
Bazı nefse uyar pek bühtanlanır
Bazı yoksul düşer perişanlanır
Her derde ey gedâ baştır bu gönül
Sümmani dünyada sen çekme yası
Allah de şilinsin kalbinin pası
Göğsüne dayanır ecel pençesi
O zaman yoklarsın boştur bu gönül.
DELİ GÖNÜL SANA BİR ÖĞÜDÜM VAR
Deli gönül sana bir öğüdüm var
Eski dostu düşman olur yiğidin
Yokla kendi özün gafletten uyan
Eski dostu düşman olur yiğidin
Dost zamanı deryasını boylama
Utanırsın kemliğini söyleme
Düşman değil dosta bile söyleme
Eski dostu düşman olur yiğidin
Elem gelse bir yiğidin özüne
Söylemesi yeğdir yârin yüzüne
Uymamak gerektir kendi sözüne
Eski dostu düşman olur yiğidin.
DERDİME TABİBSİN SEVDİĞİM DİLBER
Derdime tabibsin sevdiğim dilber
Koyma melûl mahzun bfçâre beni
Yoktur dü cihanda sen gibi dilber
Meylim müştak etme gayrete beni
Saadet tacısın ey nûr-ı server
Damadın Şehriyar sâkil-i yaver
Yoktur bir taksimde böyle bir defter
Kaydeyle deftere fukara beni
Bakma Sümmaniye bağbancı deyu
Unutma sözünü yalancı deyu
Şehr-i abâ değil talana deyu
Vâris et bin memur hisare beni.
DERTSİZ İKEN DERT EHLİNDEN DERT ALDIM
Dertsiz iken dert ehlinden dert aldım
Aşkın ocağına göz baka baka
On birinde ben ustamdan vird aldım
Gûş verdim kâmile söz baka baka
Lâleyi sümbülü giyinmiş dağlar
Gitti şitâ geldi müzeyyen çağlar
Uyandı seçerler bezendi bağlar
Tutmadı gönlümüz söz baka baka
Kan ağlar dideler nem ile geçti
Arzu’sun bulanlar dem ile geçti
Şu bizim tecelli gam ile geçti
Konmadı gönlüme saz baka baka
Canan der ki maksud ile görünmez
Perişan bağımın gülü derilmez
Yâr der ki Sümmani murada ermez
Usandım canımdan göz baka baka.
DERTSİZ İKEN DERT ELİNDEN DERT ALDIM
Dertsiz iken dert elinden dert aldım
Bu aşkın bahrina daldıktan sonra
Alevlendim ateşlendim alıştım
Bu seri gavgaya saldıktan sonra
Sevda bana ne pazarı gösterdi
Miratından yâr-ı garı gösterdi
Bu senindir bir nigârı gösterdi
Fikrim taştan taşa saldıktan sonra
Gül dalında yattım yurdu artırdım
Gül soldukça yine sesi artırdım
Divan devroldukça derdi artırdım
Sabâdan bir haber aldıktan sonra
Hayatında nedir sabahın bendi
Hebadır o huyun yoktur menendi
Ya getirir nâme o yârin kendi
Bizde nöbet müddet dolduktan sonra
Fehmeyle Sümmani göresin yâri
Hayatında gizli sırrı esrarı
Uzun yıllar terk ettin mi diyarı
Davet kabul olmaz geldikten sonra.
DİLERDİM TAŞRADA BİR BAĞ BECEREM
Dilerdim taşrada bir bağ becerem
Mükemmel göstermiş bâr bizim evde
Aradım ki yâri nerde bulayım
Derim fikir eyledim zâr bizim evde
Derden merhem umma mecruh ayrıda
Yâri garın gider bu gussa gide
Ne bülbülem gül ararım gayrı da
Gül ile beraber hâr bizim evde
Sevdiceğim nihan etmiş şölvesin
Tahammül var mı ki çekem cilvesin
Yâri seven elbet çeker çilesin
Hicran merak firkat zor bizim evde
Lâyık mıdır ben hâcelet edelim
Var iken dû çeşmim alil gidelim
Her nefeste mazarrat ettim n’edelim
Sen sene sahip ol kâr bizim evde
Acep kimler ahvalinden memnundur
İdrak edüp iş bu hale meftundur
Cengi cidal olmuş ruhum mahzundur
Âdû ekber nefis kör bizim evde
Hangi edvarından bilinmez şadım
Ne mahremem ne yabancı bilinmez
Sîrette surette Islâmdır adım
Mürüvet mi bulunur şer bizim evde
Havf u recâ aman münacat benden
Arzeyle ihâfe ayırma tenden
Der Sümmani kerem hidâyet senden
Yetiş ki talan var yâ bizim evde.
DİNLE BENİ BİR NASİHAT EDEYİM
Dinle beni bir nasihat edeyim
En iyi dostundan sakın sen seni
Dünyanın bozulmaz mânası budur
En iyi dostundan sakın sen seni
Gelir senin ile güler dost olur
Kul kusursuz olmaz kusurun bulur
Sakın ondan sana bir kemlik gelir
En iyi dostundan sakın sen seni
Sümmaniyem bunu böyle söyledim
Soyunup eğnimi üryan eyledim
Başıma geldiği için söyledim
En iyi dostundan sakın sen seni.
DİNLEYİN AĞALAR TARİF EDEYİM
Dinleyin ağalar tarif edeyim
Melekler şahını rüyada gördüm
Eşrefi saatte lûtfu kadim şah
Bir mübarek leyli cumada gördüm
Baktım cemâline gözüm kamaştı
O saatte aklım başımdan şaştı
Çobana yöneldim kanadım açtı
Pervâzı telliyi hummada gördüm
Sümmani sözünü söylüyor ezel
Mürşitler bağından dökülmez gazel
Hazert-i pfrlerden bana bir güzel
Kendisi bir melek şimalde gördüm.
DOST BAĞINDA BÜLBÜL GİBİ
Dost bağında bülbül gibi
Öten gelsin bu meydana
Gül için canını nâra
Atan gelsin meydana
İçtim aşkın badesini
Gözlerim firadesini
Cihanda âr perdesini
Yırtan gelsin bu meydana
Gel kalma hayal hâbında
Nûşum var aşkın âbında
Yunus gibi dost bağında
Öten gelsin bu meydana
Mürit can verir pîrine
Erse Bektaşi sırrına
Sakal bıyık birbirine
Katan gelsin bu meydana
Aşık geçmez maşukundan
Gözler rıza-yı babından
Mest-i kadehin kulpundan
Tutan gelsin bu meydana
Müştakım ol pûr kemâle
Meftunam nûr-i cemâle
Dünyalık malı bir pula
Satan gelsin bu meydana
Gönül yârin civarında
Sümmani hulûs babında
Yunus gibi dost bağında
Yatan gelsin bu meydana.
DÜNYALIKTAN HALİM SORAR BAZISI
Dünyalıktan halim sorar bazısı
Bizde sîm yerine emraz bulunur
Böyle imiş alnımızın yazısı
Elimizde bir kırık, saz bulunur
Âşıklar beyhude gurbeti gezer
Eloğlu ariftir ne olsa sezer
Güzellerde vefa bizde sîm ü zer
Ne kışın bulunur ne yaz bulunur
Sümmani kıssadan hisse bu pendin
Bu aşkın nârına yandıkça yandın
Sakın bir kimseye inanma kendin
Doğru arar isen pek az bulunur.
ERVAH-I EZELDE LEVH-Ü KALEMDE
Ervah-ı ezelde levh-ü kalemde
Herkese bir türlü ihsan ederler
Kimi gam çeker de hayal bâbında
Kimini tahtında sultan ederler
Adamın söz ile bağrın ezerler
Aheste aheste raha dizerler
Elden ele kabdan kaba süzerler
Yuğururlar sonra insan ederler
Gene tazeledin köhne yaramı
Herkesin bir güne arzu, meramı
Kimse görmez gözündeki keranı
El gözünde çöpü destan ederler
Sümmânî değilsin her işe agâh
Geçer gençlik fayda vermez ah ü vah
İstersen geda ol ister padişah
Sonunda Hâk ile yeksân ederler
EĞER OĞLUM İSEN ERLİK BABINDA
Eğer oğlum isen erlik babında
Hisarın muhkem yap çöl’en sahip ol
Gelir gayrı kurutulur hep nemin
Derya olamazsan göl’en sahip ol
Erler hanesinde semâlar yanar
Katresin nûş eden mestâne kanar
Bağından beceren gül solmaz sanar
Ehl-i bahçıvansan gül’en sahip ol
İhtiyarın say’ı gayret sendedir
Himmet erenlerde hizmet sendedir
Eğer sevap eğer zillet sendedir
Uğratma lekeye dil’en sahip ol
Fikretme âlemi deme ne haldir
Kendi kendin bilmek ehl-i kemâldir
Kendi destin bûs et başına kaldır
Aşık isen kendi hal’en sahip ol
Arzudan bihaber imdada bakma
Senden geri kalan imdada bakma
Hayatta kör gidip evlâda bakma
Fırsat elde iken mal’an sahip ol
Sümmani hebaya ciğerin yakma
Kavl-i inat ile sözsüze çakma
Sağ yârdan ayrılıp ağyâre bakma
Düz kapısı vardır mil’en sahip ol.
EHL-İ AŞKIN ŞİDDETİNİ NÂRINI
Ehl-i aşkın şiddetini nârını
Kerem gibi yananlara sor bilir
Abdallar terketmiş dünya malını
Behlül gibi divâneye sor bilir
Baykuş bu dünyadan lezzet alamaz
Bu dünyadan giden geri gelemez
Lokman Hekim gelse çare bulamaz
Bu derdi sen Süleyman’a sor bilir
Sümmaniyim akıl başta serseri
Ben deli değildim sen ettin deli
Evliyalar enbiyâlar serveri
Yeri göğü yaratandan sor bilir.
EHL-İ HAKİKATTE ÂRİF OLANLAR
Ehl-i hakikatte arif olanlar
Gösterir âlemde yol yoldan ince
Cevapta mücevher zarif olanlar
Feyzi hürrem olur hal haldan ince
Kalb bir şehr-i şandır çardır memuru
Arşa direk oldu müminin duru
Kalbinin ziyası vechinin nuru
Gökten huruç eder hilâlden ince
Der Sümmani râh-ı Hakk’a varsalar
Köşe-i vahdete karar kılsalar
Bir kılı tam kırk yerinden yarsalar
And içerim olmaz kemâlden ince.
EL ELE VERMİŞ DE GELEN GÜZELLER
El ele vermiş de gelen güzeller
Bir Tanrı selâmı vermez misiniz
Mevlâm sizi süs için mi yaratmış
Biz gel demeyince gelmez misiniz
Gurbete gidenler azığın alır
Kimisi giderde kimisi kalır
Kimi sevap için Kâbe’ye varır
Kabe kapınızda bilmez misiniz
Karadır kaşınız yaydan nic’olur
Bugün dünya yarın ahret nic’olur
Bir gönül yapması yüz bin Hac olur
Siz gönül yapmasın bilmez misiniz
Sümmaniyim ey dil yâre n’iderim
Başım alıp diyar diyar giderim
Yarın mahşer günü dâva ederim
Siz mahşer yerine gelmez misiniz.
EL UZATTIM BİR ŞİKÂRA
El uzattım bir şikâra
Ne çözer ne çözülürüm
Şikâr bende ben şikârda
Ne sezer ne sezilirim
Bu şikârın şekli rumuz
Bunu bilmez aklı müflis
Sende de bende de topuz
Ne ezer ne ezilirim
Sümmaninin matlubu mim
İkaz eder adamı cim
Hem makineyim hem de sim
Ne süzer ne süzülürüm.
ERVÂH-I EZELDE LEVH-İ KALEMDE
Ervâh-ı ezelde levh-i kalemde
Bu benim bahtım kara yazdılar
Gönül perişandır devr-i âlemde
Bir günümü yüzbin zara yazdılar
Bulmadık şâdlığın iradesini
Çekerim bu gamın ziyadesini
Herkes dosta verdi ifadesini
Bizimkini rüzigâra yazdılar
Aşk benimle eyler daim kîl ü kâl
Daha sabretmeye kalmadı mecal
Derdim taksimdara kıldım arzuhal
Dedi ki öz bahtım kara yazdılar
Gönül gülşenimde hâr oldu deyu
Hasretlik cisminde zâr oldu deyu
Sevdiğim sevdiğin pîr oldu deyu
Erbâb-ı garazlar yâre yazdılar
Nedir bu sevdanın nihayetinde
Yâdlar gezer yârin vilâyetinde
Herkes diyarında muhabbetinde
Bilmem bizi ne civara yazdılar
Kadrimi bilmeze eyledim minnet
Derdimi artıran görmesin cennet
Sarraflar verdiler yâre bin kıymet
Benim kıymetimi nere yazdılar
Döner mi kavlinden sıdk-ı sâdıklar
Dost ile dost olur bağrı yanıklar
Âşık kaydına geçti bunca âşıklar
Sümmaniyi bir kenara yazdılar.
EVVEL BAHARDA AÇILIR
Evvel baharda açılır
Gonca gonca gülün dağlar
Can ile serden geçilir
İçildikçe mû’lün dağlar
Arayı arayı buldum
Sana indim ârâm buldum
Ziyaret etmeğe geldim
Memleketin ilin dağlar
Gözüm yıldızlara bakar
Önümüze duman çöker
Cûş u hûruş edip akar
Boz bulanık selin dağlar
Yaradan halk etmiş nazar
Gönül aşk deryasın gezer
Koçyiğitler kervan bozar
Kerbelâdır yolun dağlar
Goncadır güllerin solmaz
Yârinden ayrılan gülmez
Sümmani der tâbir olmaz
Açılmış bülbülün dağlar.
EVVELA KENDİNİ FEHMEDEN İNSAN
Evvela kendini fehmeden insan
Derûnunda olan noksanı tartar
Bulursa bir yerde bir ehl-i irfan
Dosta müştak olan insanı tartar
Akılda münevver dû çeşmi ayık
İster âlim olsun ister meşâyık
Güzel lâzım ola güzele lâyık
Güzeller nutk eden lisanı tartar
Sümmani aldın mı dilberden nişan
Aklından zairsin fikrinde noksan
Maşuktan âşığa yetişse insan
Hasılı vesselam her yanı tartar.
GÖNÜL NE BEKLERSİN VİRAN KÖŞKÜNÜ
Gönül ne beklersin viran köşkünü
Geldi geçti ömrüm ne hayaldesin
Felek bir gün vurup tarumar eyler
Geçti Süleymanlar ne hayaldesin
Kadir mevlam sen bilirsin halimi
Dünya karanlıktır bilmem yolunu
Yakına getirdin bizde ölümü
Ahirin ölümdür ne hayaldesin
Bu fani dünyadır yoktur bir fayda
Gözümüz yoldadır gönül hay hayda
Ruh teslim eyle gel şu aziz ayda
Ayın tamam oldu ne hayaldesin
Bu fani dünyadır bellidir belli
Ne şal giyen kalır ne yüzü allı
İstersen yüz yaşa ister yüz elli
Ahirin ölümdür ne hayaldesin
Yarabbi Sümman’e eyle inayet
Salâvatla bulsun ömrü nihayet
Habibim Muhammet eyle şefaat
Dürüldü defterin ne hayaldesin
GÖZDEN IRAK DÜŞEN GÖNÜL GÜZELİ
Gözden ırak düşen gönül güzeli
Unutma bizleri sadakat eyle
Değil gurbet elde ezel ezeli
Severiz biz seni adalet eyle
Vefasızlık etme yakışmaz sana
Güzelce hizmet et yola erkâna
Hasret ü firkatin kar etti cana
Üç beş kelam söyle mürüvvet eyle
Aşkın yine verdi gam efkârıma
Firkatin dağ gibi çöktü serime
Bir şifa görmedim can ciğerime
Gel sen derman eyle kemalet eyle
Nizam ehli ol ki bulasın rağbet
Fakir Sümmani’ye hoş eyle hizmet
Vefanın emridir düşküne hürmet
Gel güzel gel etme mürüvvet eyle
GEL GÖNÜL GÖÇ EYLE DÂR-I FENÂDAN
Gel gönül göç eyle dâr-ı fenadan
Açılmış makamı gülü Cennetin
Çünkü bir vefa yok yalan dünyadan
Bezenmiştir her tarafı Cennetin
Ne güzel halk etmiş yaradan Tanrı
İslâm olanlara nasip et bari
Altundan gümüşten burc-ı hisarı
Tabaka tabaka yeri Cennetin
Ne kadar meth etsem o kadar yüce
Bilmeyen cahile gelir netice
Şavkından durulmaz yok gündüz gece
Her yana şevk verir nuru Cennetin
Muhammed’dir Hakk’ın hak dürdanesi
Kurulsun şem’alar aşk pervanesi
İki kerpiçtendir onun binası
Mücevherdir çar tarafı Cennetin
Her mümine yetmiş huri azından
Doymak olmaz her birinin nazından
Ballar akar bismilâhın gözünden
Zülâllanmış ol Kevser-i Cennetin
Onları saranlar alırlar tadı
O zaman açılır gönlümün şadı
Ebubekir Ömer Osman Haydarı
Dört ismi var aşikâre Cennetin
Amelde zayıfım gayet pek naçar
Cennet’in kapısın ganiler açar
İdris nebi orda hülleler biçer
Ne güzeldir hülleleri Cennetin
Sümmani neylesin kisb u kemâli
Kemâlsiz dünyada neylersin malı
Orada görünür kudret cemâli
Titreşir binası nuru Cennetin.
GÖNÜL BÜLBÜL İKEN GONCA DALINDA
Gönül bülbül iken gonca dalında
Öyle âh ettim ki gül yarelendi
Hicran pazarında gam firağında
Aktı dü çeşmimden sel yarelendi
Aşkın otağına bak firağına
Yüz sürüp hâkine düş ayağına
Dokundu yâr zülfü gül yaprağına
Zevk ü sefasından tel yarelendi
Güzeller şâhısın sen nur-i cemâl
Sendedir nezâket sendedir kemâl
Dedim ifademden edem arz-ı hal
Tahammül kalmadı dil yarelendi
Sümmani destin öp koy kendi başa
Kâr etmez ihâfe ciğeri taşa
Maksudu sevenler düştü ateşe
Dertli değil dertsiz kul yarelendi.
HAN SARAYI
Vardım Kırım ülkesine divân-ı Hânsarayı
Gönlümü müşerref etti çar yanı Hânsarayı
Görüben seyrân eyledim bâğını bostanını
Ol bâğ-ı cinâna benzer gülşen-i Hânsarayı
Ol sarayı bezetmişler ne güzel nâkış ile
Gören gözler hûn olup da dolar çeşmi yaş ile
Limon portakal karpuzu ol elma kiraz ile
Yemeden terk-i cân etmiş sultân-ı Hânsarayı
Ehl-i ârif sıdk-ı sâdık ser-giriftâr ordadır
Her vesile mâhi üzre gûş-i ağyâr ordadır
Ol hâbibin sancaktarı Malik Ejder ordadır
Himmeti zâhir olunsun irfân-ı Hânsarayın
Üç yüz elli beş talebe ders okurlar ihyası
Bahr-i muhit gibi coşar bu deminde kimyâsı
Dağistanlı bir müderris ol ilminde deryâsı
Sinin otuz beş yaşında sultân-ı Hânsarayı
Yüz seksen mürşidânı var bunların böyle işi
Kimi Rufâi Mevlevî kimi tarik-i Nakşi
Bâbında var bir selasil ademi mehenk taşı
Adamı mehenge çeker o cân-ı Hânsarayı
Vardık pâyitaht yerine doldu gönlüm harâret
Hamd olsun hamd u senâlar gözüm kıldı ziyaret
Bir ceylan derisine yazılı o âyetü’l- beyyinât
Osmân-ı Zinnureyn yazmış bürhan-ı Hânsarayı
İftikar odaları var birdir bay u gedâsı
Ayet hadisle yazılı her güne ifâdesi
Leğen ibrik peşkiriyle sarılı seccâdesi
Sanarsın bugün sarılmış elvân-ı Hânsarayı
Yanlarında bezetmişler ne güzel hamamları
Sertaser nakış döşeli Horasan halıları
Yarı yanmış yarı sönmüş var altın şamdanları
Her tarafa cilâ vermiş ruşen-i Hânsarayı
Bana derler vasfedersin var mı bunun dahası
Bir hazineye mâliktir bir taşının bahası
Bâbında var bir bekçisi dev imiş ejderhası
İbtidâ hasmı o imiş düşmân-ı Hânsarayı
Gelir bir bir âmirleri hoş emir sarığ ile
Dost ile dost olmaktadır gezmezler fârığ ile
Beş yüz elli beş efendim böyle bir tarih ile
O tarihte temel tutmuş mekân-ı Hânsarayı
Vardım pâyitaht yerine bu gönlüm safâ ile
Şâh o mevkiyi terk etmiş gör nice cefâ ile
Seyrimize sebep olan Muharrem Usta ile
Sümmânî’den kaldı eser destân-ı Hânsarayı
Kelimeler:
çar: dört (cihar)
cinan: Cennet
gülşen: gül bahçesi
hun: hor ve zelil
çeşm: göz
sıdk-ı sâdık: sadıklar sadığı
ser: baş
giriftâr: tutulmuş, yakalanmış
mahi: balık
gûş-i ağyâr: yabancıların kulağı
Bahr-i muhit: kuşatan deniz (Büyük Okyanus)
kimya: aşk. eşyanın tabiatını inceleyen bilim
sinin: seneler
mürşidan: mürşidler
selasil: silsileler
payitaht: başşehir
bürhan: delil
bay u gedâ: zengin ve fakir
elvan: renkler
sertaser: baştan başa
ruşen: parlak, aydınlık
baha: fiyat, değer
ibtida: başlangıçta
fariğ: feragat etmiş, vaz geçmiş
HER SABAH HER SEHER BÜLBÜL SEDASI
Her sabah her seher bülbül sedası
Bülbül sedasını güle getirir
Yiğit olan esrar vermez dışarı
Leke kelamını dile getirir
Bülbülün davası vardır har ile
Şirin göçüp gitti ekşi nar ile
Âşık maşuk olma kalleş yar ile
Kalleş aşk üstüne hile getirir
Hakkın selamını verme nursuza
Yanlınız git yoldaş olma hırsıza
Komşu olma edepsize arsıza
Akıbet başına bela getirir
Sümmani gedanın sözleri haktır
Kalbi fasihlerin çilesi çoktur
Cehennem hanenin ateşi yoktur
Her kul ateşini beli getirir
HOCAM BANA İKİ ÜÇ HARF ÖĞRETTİ
Hocam bana iki üç harf öğretti
Efkâr elif, merak elif, zar elif
Bu elif harfinde kim baya yetti
Evvel elif, ahir elif, var elif
Elif aldım gör ne çağa yetiştim
Elif içre bin merağa yetiştim
Bahçıvanlı elif bağa yetiştim
Çiçek elif, gerçek elif, bar elif
Okudum elifi ya dersim hani
Nihayetsiz elifin var meydanı
Elif aşk şehrinde açtı hapanı
Bazar elif, nazar elif, kâr elif
Elifin sevdiği cim ile mimdir
Elif birdir amma bir harfi bindir
Elif ki maşuktur, aşığı kimdir
Matlup elif, mahbub elif, yar elif
Elifi bulanlar mim kapısında
Mim bir vasıtadır cim kapısında
Ya bunlardan gayri kim kapısında
Hüküm elif, hâkim elif, dâr elif
Elif harfinde vardır ism-i gaffar
Kulundur Sümmani aciz günahkâr
Elif tabanında kim kapısında
Şöyle elif, cilve elif, nur elif
İFLAH OLMAM BEN BU DERTTEN ÖLÜRÜM
İflah olmam ben bu dertten ölürüm
Derdime bir çare bul kara gözlüm
Korkarım ki gurbet elde kalırım
Bana görünmüyor yol kara gözlüm
Ayrılık belası geçti başımdan
Uzak düştüm sevgilimden eşimden
Günde kaç çift mendil dolar yaşımdan
N’olur bu yaşımı sil kara gözlüm
İnliyor derdinle bu gönül sazı
Ayrı yerde ettik baharı yazı
İnanma gel bana bu düşman sözü
Bize hasettirler bil kara gözlüm
Gönül bahçesinden güller dermişsin
Yârim beni düşmanlara vermişsin
Duydum yine ele gönül vermişsin
Ya niçin söylersin gül kara gözlüm
Gurbet ellerinde gönül yar ister
Usandı bu yerde başka yer ister
Kem gözlerden ırak bir diyar ister
Bizleri görmesin il kara gözlüm
Dilde âşık diye söylenir adım
Sana kavuşmaktı bütün muradım
Hasretin güç imiş şimdi anladım
İşte böyle böyle hal kara gözlüm
Ömrümün belirsiz gece gündüzü
Canıma kar etti ellerin sözü
Düşmanlar bakıyor ayıra bizi
Gel uyma onlara gel kara gözlüm
Gelen yoktur seni kimden sorayım
Bilen yoktur sağlığını alayım
Çok isterim bir yol yüzün göreyim
Aramızda dağ var bal kara gözlüm
Sümmani kaç yıldır yüzüm gülmedi
Senden bana doğru haber gelmedi
Korkma henüz gonca gülüm solmadı
Nasıl derse desin el kara gözlüm
KİME SUAL EDEM KİMDEN ÖĞRENEM
Kime sual edem kimden öğrenem
Göstere cananın yol kapısını
Cananım var iken ben kime gidem
Canandır gösteren mal kapısını
Bir dilber sevmişim göze görünmez
Bahçıvansız bağın gülü derilmez
Yağma yoktur sır şehrine girilmez
Girmek ister isen bul kapısını
Özün dur eyleme sahip kemalden
Rıza talebeyle Zülcelal’den
Kesbi ticaret et daim helalden
Uzatma harama el kapısını
Divaneler kendi kendin öğerler
Nihayet huzurda boyun eğerler
Şüphe yoktur gelir kapın döğerler
Eğer döğmüş isen el kapısını
Sümmânî’yi kayır girdiği rahtan
Asla ayrılmadı hicrandan ahtan
Her ne ister isen iste Allah’tan
Derde deva umma kul kapısını
KINAMAYIN BİZİ HAKK’I SEVENLER
Kınamayın bizi Hakk’ı sevenler
Yağmur düşmeyince sel uyanır mı?
Gönül hoş değildir aşka düşeli
Rüzgâr esmeyince dal uyanır mı?
N’ideyim dostlarım vefasız yârı
Mevlâ’m her kuluna vermez bu kârı
Gün günden artmakta bülbülün zârı
Goncasız gülşende gül uyanır mı?
Erkânı bildirip hizmet verdiler
Cümle yâran muradına erdiler
Sümmânî’yi can evinden vurdular
Böyle yaman aşka dil dayanır mı?
MERHEM KABUL ETMEZ AŞKIN DİKENİ
Merhem kabul etmez aşkın dikeni
Ten içinde cana bata göresin
Damlasa dimağa bir katre nemi
Dalgasın ummana kata göresin
Neden fehmedersin namert cömerdi
Bilen kişi yüz bin renge bölendi
Gel kardeşim kolay sanma be derdi
Derdin dert ehline çata göresin
Şitâ bilmez bizim bağın sümbülü
Nevrağını tebdil etmez var gülü
Gönül bahçesinde aşkın bülbülü
Âh ü figân ede öte göresin
Dilberler şakışın hüsnün lâ-nezîr
Edalı cilveli hükümdâr vezir
İlm-i ledünninin hocası Hızır
Yedinden al yedi tuta göresin
Sümmanîyim her mesleğin harabi
Ne Kürdüm ne Acem ne de Arabî
Beni ser-mest etti aşkın şarabi
Sen de o lezzete yete göresin
MEVLAM İKRAR ETTİ GELDİM CİHANA
Mevla’m ikrar etti geldim cihana
Gözüm açtım mail oldum o burca
Kamil oldum Hak kelamlar okudum
Elifi hat ile yazdı o burca
Yazılmış anlıma kara yazılar
Talip olan kalkar nan-ı arzular
Yeryüzünden yol kalkmıştır gaziler
Arş yüzünden bir yol çıkar o burca
Sümmani’yim bende Hakka tapmışım
Kırklar meclisinden hisse kapmışım
Eğer Kâbe ise bende bulmuşum
Muhammed miracı çıkar o burca
NE KADAR HÛB OLSA ŞECER ÜSTÜNE
Ne kadar hûb olsa şecer üstüne
Dalında bir çiçek açmayı bilir
Açılır salınır tazeden taze
Gönül arz edene saçmayı bilir
Adam var esrarı benden nihandır
Zahirî melâmi, bâtın sultandır
Adam var ki bahr-ı mûhit, ummandır
Adam var ki yiyip içmeyi bilir
Adam var gösterir dert, belâsını
Adam var fetheder Kan Kal’asını
Adam var getirir müptelâsını
Adam var hızlıdan kaçmayı bilir
Adam var dercetmiş metn-i Kur’an’ı
Adam var devretmiş Bahr-i Umman’ı
Her bir hâlden bihaberdir Sümmânî
Sazına üç beş tel koşmayı bilir
ÖYLE KURU DAVA İLE İRFÂNLIK OLMAZ
Öyle kuru dava ile irfanlık olmaz
Huzur-i arife irfana karşı
Candan geçmeyince canan bulunmaz
Bezirgân et beni erkâna karşı
Bülbül gül denizde gülün mapus et
Uzatma harama elin mapus et
Âlim huzurunda dilin mapus et
Katra dalga vurmaz ummana karşı
Sümmani ezelden neye bahsin var
Ya neye medfunsun ne hevesin var
Mevla’yı seversen elde nesin var
Eli boş edilmez canana karşı
PENEK KAZASINDA BAĞLAR SEYRİNDE
Penek kazasında bağlar seyrinde
Bir gelin seyrettim eller kınalı
Al ihram örtünmüş servi kamete
Yakışmış o boya beller kınalı
Nazlısın nâzenin hangi can için
Münasipsin vezir için han için
Bülbül terk eylemiş gülü sen için
Her kadem bastıkça yerler kınalı
Sümmânî mat etti şirin söz ile
Yaktı beni yârim elâ göz ile
Bağlardan azmetmiş yüz bin naz ile
Tekellüm danışır diller kınalı
SAZIMI ALIP DA DÜŞTÜM YOLLARA
Sazımı alıp da düştüm yollara
Ne söylersiz bana görüm güzeller
Taramış saçları sağlı sollara
Nereden gelirsiz derim güzeller
Kimi al giyinmiş kimi kırmızı
Kimi gül devşirir kimi nergisi
Kimi zengin kimi fakirin kızı
Hepinizi bir gözlerim güzeller
Elde asa ile hoca sandınız
Siz benim gönlümü yüce sandınız
Gözümde gözlükle koca sandınız
Kocalmadım daha erim güzeller
Sümmani’nin bir yanına gelseniz
Söylediği sözü bir yol bilseniz
Halin sorup gönülcüğün alsanız
Bir yol hayır yapın barim güzeller
SORMA BİR İNSANIN ASLI NESLİNİ
Sorma bir insanın aslı neslini
Ta ezelden irfan olan bellidir
Kamile eyleme arif vasfını
Sıtk-ı sadık pinhan olan bellidir
Hakikat bağına gel bağla kendin
Azrail eline verme kemendin
Âlemden üst görme öz kendi kendin
El ariftir insan olan bellidir
Sümmani gedanın Maksud-i Settar
Deman-i mahbuptur arzusu hünkâr
Her âşık olamaz yara fedakâr
Canan için kurban olan bellidir
ŞU KARŞIKİ YÜCE DAĞLAR
Şu karşıki yüce dağlar
Acep bizden dağlar m’ola
Kara yaslı benim anam
Oğul der de ağlar m’ola
Kâbe’den gelir hacılar
Yürekte çoktur acılar
Evdeki çifte bacılar
Kardaş der de ağlar m’ola
Yol üstünde biten otlar
Her gelen bizi öğütler
Kavım kardaş koç yiğitler
Yolda der de ağlar m’ola
Nedir cürmüm nedir hatam
Nice gurbet ilde yatam
Aksakallı benim atam
Oğul der de ağlar m’ola
Sümmani’yem oldum talan
Nice gurbet ilde kalam
Bir küçücek Şevki balam
Dadaş der de ağlar m’ola
TEK TEK
Uyandım gafletten oldum perişan
Bir nur doğdu âlem oldu ürüşan
Selam verdi geldi üç-beş dervişan
Lisanları bir hoş sedasın tek tek
Lisanları bir hoş eyler avazı
Onlarda mevcuttur ilm-ü elfazı
Dediler vaktidir kılak namazı
Aldılar abdestin edasın tek tek
Aldılar abdestin uyandım habran
Aslımız yapılmış hak-u turabdan
Üç harf okuttular yeşil yapraktan
Okudum harfini noktasın tek tek
Okudum harfini zihnim bulandı
Yarelerim göz göz oldu sulandı
Baktım çar etrafa kadeh dolandı
Nuş ettim kırkların mahlesin tek tek
Nuş ettim badesin gördüm rengini
Tam on sekiz saat sürdüm cengini
Yar yüzünde saydım üç-beş bengini
Halhalın altında hırdasın tek tek
Dediler:”Sümmani gel etme meram”
Adamı çürütür dert ile verem
Sen içün dünyada kavuşmak haram
Hüdam böyle salmış kalemin tek tek
TÖVBEKÂR OL GÖNÜL TARİKTEN ÇIKMA
Tövbekâr ol gönül tarikten çıkma
Namertten şefaat şifadar olmaz
İylik eyle sakın bir gönül yıkma
Görüşme kötüyle onda ar olmaz
Dinleme dünyanın kıyl ü kâlini
Düşürme üstüne el vebalini
Gözetle kâmilin bir kemalini
Zira böyle kişi bahtiyar olmaz
Namertler içinden hicret et durma
Yapacağın hayrı kimseye sorma
Kişizâdelikle kendini kurma
Mezar taşı ile iftihar olmaz
Hisse-mend ol kâmillerin sözünden
Başka yoktur kazan özü özünden
Evlat düşse atasının gözünden
Huda razı olup berhudar olmaz
Münafıkın yeri her dem nar iken
Düşman olsa korkma Mevla var iken
Bir adamın ezel vakti var iken
Sonu yoksul olsa gözü dar olmaz
Yoksulluk dediğin ömürü söker
Katranı kaynatsan olur mu şeker
Cinsi bozuk adam cinsine çeker
Aslı karademir gevherdar olmaz
Sözü geçmez bir mecliste gedanın
Bahtı kara olup vatan-cüdanın
Sonu karanlıktır haramzâdenin
Çalıp çırpma ile kesb-i kâr olmaz
Sümmani ah edip sararıp solma
Gelen Tanrı’dandır kimseden bilme
Sevilen bir yere çok gidip gelme
Kesilir muhabbet itibar olmaz
VAHŞİ GÜZEL OLSA, YAMAN DENİLMEZ
Vahşi güzel olsa, yaman denilmez
Münasipsiz atlas olsa giyilmez
Ham ağacın meyvesi de yenilmez,
Mizac ehli isen yetişmek lazım
Sevdiğim bir güzel kalem kaş ama
Edalı cilveli ser nakkaş ama
Güzelin sefası namı hoş ama
Evvelce uğrunda çalışmak lazım
Sümmani bu hali gördü rüyada
Ne bilsin dil ile elde ifade
O’na erişilmez gider piyade
Binip aşk atına ulaşmak lazım
VARIP GİDEM BİR KAMİLE DANIŞAM
Varıp gidem bir kâmile danışam
Belki benim şu derdimden bilen var
Bir güzelin ateşine yanmışam
Şu ah ile firkatine yanan var
Duman aldı koca dağın başını
Deyin nasıl silem gözüm yaşını
Gönül kalesinin mermer taşını
Hicran kalemiyle yarıp delen var
Derya kenarında ufacık taşlar
Nedir bu feleğin ettiği işler
Deryada balıklar havada kuşlar
Belki benim şu derdimden bilen var
Der Sümmani yarab gönlüm hoş eyle
Ya bana sabır ver bağrım taş eyle
Ya bir çift kanat ver beni kuş eyle
Tez yetişem dost bağında talan var
YA BEN DERDİM KİME ŞEKVA EDEYİM
Ya ben derdim kime şekva edeyim
Hicran benim firkat benim veren ben
Hangi bir tabibe sual edeyim
Mecruhu ben Lokman’ı ben saran ben
Bu dert benden olur mu ki hiç nihan
Kişi kemaline bu mudur nişan
Soldu güller bozulalı gülistan
Bahçesi ben bahçıvan ben deren ben
Vefalıda acır sandım ben anı
Çıktım yola arda koydum vatanı
Kime sual edem ben o civanı
Gelici ben gidici ben varan ben
Ahvalimce nice çekeyim aman
Harab oldum onu gördüğüm zaman
Bakmadı ahıma ol şah-ı huban
Aldanan ben sızlanan ben yeren ben
Ben gönlümü senden etmem hiç beri
Söyle güzel nasıl dönem ben geri
Ne idem de unutam o gözleri
Ülfet eden nefret eden gören ben
Sümmani der vardım canan iline
Rahmetmedi gözlerimin seline
Her varımı her yoğumu eline
Teslim alıp teslim edip veren ben
YAZMIŞLAR
Ervah-ı ezelde levh-i kalemde
Bu benim bahtımı kara yazmışlar
Bilirim güldürmez devr-i âlemde
Bir günümü yüz bin zara yazmışlar
Gönül gülşeninde har oldu deyû
Hasretlik ismimde var oldu deyû
Sevdiğim, sevdiğin pîr oldu deyû
Erbab-ı garezler yâre yazmışlar
Dünyayı sevenler velî değildir
Canı terk edenler deli değildir
İnsanoğlu gamdan hâli değildir
Her birini bir efkâra yazmışlar
Nedir bu sevdanın nihayetinde
Yâdlar gezer yârin vilayetinde
Herkes diyârında muhabbetinde
Bilmem bizi ne civara yazmışlar
Arif bilir aşk ehlinin hâlini
Kaldırır gönlünden kîyl-ü kâlini
Herkes dosta yazmış arz-ı hâlini
Benimkini rûz-i gâra yazmışlar
Olaydım dünyada ikbâli yaver
El etsem sevgilim acep kim ne der?
Bilmem tecelli mi, yoksa ki kader
Beni bir vefasız yâre yazmışlar
Yazanlar Leyla vü Mecnûn kitabın
Sümmâni’yi bir kenara yazmışlar…
YOL VER ULU DAĞLAR AŞAM BELİNDEN
Yol ver ulu dağlar aşam belinden
Şimdi bekler kömür gözlü yar beni
Ne çekerim ayrılığın derdinden
Korkarım öldürür ah u zar beni
Dünyada bulmadım gönüle mekân
Nerde bir gül bitse etrafı diken
Yar o baht bende bu ah var iken
Hasret mahpus eder kara yer beni
Vay desinler ateşim yok közüm yok
Dahi yâre yalvaracak yüzüm yok
Yokladım kendimi bir kem sözüm yok
Yara şekva etmiş ruz-i gar beni
Sümmani’yim kendi kendim ohladım
Şadırvan suyunda yattım yuhladım
Yârin küçük defterini yokladım
Yazmış defterine ihtiyar beni
ÂŞIK ŞENLİK İLE BİR ATIŞMASI
(Atışma 1901 yılının ilkbaharında yapılmıştır.)
Aldı Şenlik:
Kimler aldı bu dünyanın yaşını
Kimler gördü hayalini düşünü
Kimler verdi Beytullah’ın taşını
Ara ki bulasın Aşık Sümmani
Aldı Sümmani:
Felek aldı bu dünyanın yaşını
Hem de gördü hayalini düşünü
Arafat dağ verdi onun taşını
Onu ben bilirim Usta Şenliği
Aldı Şenlik:
Kimler bilir bu dünyanın huyunu
Kimler gördü gerdanını boyunu
Kimler verdi Muhammed’in suyunu
Ara ki bulasın Aşık Sümmani
Aldı Sümmani:
Felek bilir bu dünyanın huyunu
Hem de gördü gerdanını boyunu
Semadan melekler verdi suyunu
Onu ben bilirim Usta Şenliği
Aldı Şenlik:
Şenlik der ki bu dert meni götürür
Bir gün olur menzilime yetirir
Cennet-i Ala’da kimler oturur
Ara ki bulasın Aşık Sümmani
Aldı Sümmani:
Sümmaniyem hasret beni götürür
Götürür de muradıma yetirir
Cennet-i Ala’da Idris oturur
Ben onu bilirim Usta Şenliği
(necatiaksu.net’ten alıntıdır.)
Geri bildirim: Oltu İl Olmalı,Karataş-Penek-Kömürlü Arasına Hava Alanı Yapılmalıdır – Eğitim Ve Bilim Pınarı & Oltu İli