Aşağıdaki kırmızı renk butonda ki resmi veya resmin yanındaki İNDİR’İ tıkladığınızda “Örtülü Köyünden Şenkaya İlçesine Uzanan Aydınlık Yolun Mimarı Hüseyin Köycü ve Diğer Yönleriyle Şenkaya” adlı E-KİTABIN bütün sayfaları açılacaktır. İstediğiniz sayfayı, istediğiniz bilgi ve resimleri indirebilir, başkaları ile paylaşabilirsiniz. “Bilgi paylaştıkça çoğalır. “Bir Sümer Atasözü derki “Madem biliyorsun, neden öğretmiyorsun. Boşa vakit geçirdin, neye yaradı?” Paylaşılmayan bilgi bilgi sayılmadığı gibi insan mevcut bilgi birikimlerini kendisine saklamamalı, kendisiyle birlikte mezara götürmemeli,orada bir faydası olmaz” diye düşünüyorum.
Merhum Hüseyin Köycü ile ilgili bir paylaşımda “Güz Gülleri ” şarkısının Hüseyin Köycü’ye ait olduğu iddia edilmiştir. Bu konudaki bildiklerinizi bekliyorum. Aynen paylaşıyorum.
Allah rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun inşallah.
Güz gülleri şiirinin rahmetli Hüseyin Köycüye ait olduğunu biliyor musunuz? Ankara’da ayakları gankren olup hastanede tedavi olurken, görüşüne kimsenin gitmemiş olmasından çok etkilenmiş ve hastanede güz güllerini yazmış. Hakan Taşıyan’in söylediği bu şarkı kimse sahiplenmeyince anonim olarak geçer.
*****
https://www.facebook.com/selaha…/posts/9673290596030276…
Örtülü Köyünden Şenkaya İlçesine Uzanan Aydınlık Yolun Mimarı Hüseyin Köycü
Örtülü Köyünden Şenkaya İlçesine Uzanan Aydınlık Yolun Mimarı Hüseyin Köycü
HÜSEYİN KÖYCÜ (1895-1958) KISA BİYOGRAFİSİ
• 12 yaşında Kuran’ı hıfzetti, Arapça ve Farsça öğrendi.
• Tarih, coğrafya, edebi, sosyal ve ekonomik konularda kendini geliştirmesi için kitaplar getirilirdi.Adeta özel bir öğrenim gördü.
• 17 yaşına gelince Örtülü Köyü’ne muhtar seçildi. Köy odasında halkı eğitmek için öğrendiği bilgileri onlara aktardı. Ülkemizin işgal altında bulunduğu yıllarda halkın ulusal bilincini geliştirmek için şiirler yazdı.
• 1916 yılında yazdığı İslam Destanı’nı, köyün gençleri yardımıyla çoğaltarak etrafa yaymaya çalıştı. Oltu ve yöresinde düşmana karşı örgütlenme çalışmalarının tamamında Örtülü Köyü’nden Hüseyin Efendi başta gelirdi.
• 1917’de Oltu Gizli İslam Cemiyeti’nin kuruluşunda yer aldı. Bu cemiyetin Kosor (Akşar Nahiyesi) ve Örtülü teşkilatlarını kurdu. • 1918’de Oltu’nun kurtuluşunda önemli rol oynadı ve Kosor Nahiye Müdürlüğü görevine atandı. Aynı yıl Kars’ta kurulan Milli İslam Şurası kurucu üyesi oldu.
• 1919’da Cenubi Garbi Kafkas Cumhuriyeti kurucu üyesi, Oltu Milletvekili ve Meclis İdare Amiri seçildi. Aynı yıl Allahuekber Cephesi komutanlığı da Hüseyin Sırrı Efendi’ye verildi. Bu hükümetin İngilizler tarafından dağıtılmasından sonra Oltu Serbest Gençler Teşkilatı’nı kurdu ve başkanı oldu. İkinci Oltu Şurası üyeliğine seçildi.
• 1920’de Oltu İslam Terakkiperver Cemiyeti’nin kurucusu ve umumi katibi oldu. Kâzım Karabekir Paşa’nın Kars’ta çıkardığı haftalık Varlık Dergisi’nde makaleler yazmaya başladı.
• 1920’de TBMM’nin kurulmasından sonra Hüseyin Efendi kendisini eserlerini vermeye başladı.
• Önce köylünün eğitiminden başladı ve bu yıllarda köye öğretmen getirip, gençleri eğitmek için özel okul açtı.
• 1925’te Oltu İlçesi İdare Heyeti Üyesi oldu ve 17 yıl boyunca Erzurum İl Genel Meclisi üyeliği yaptı.
• 1928’de köyde halka açık şirket ve kooperatif kurdu. Çevre ilçeler halkının da şirketten hisse almalarını sağladı.
• 1929 yılında ‘’Akıl Atlası -Sarı Karton Projesi’’ adında kalkınma planını kaleme aldı. • 1930’lu yıllarda eğitici ve öğretici tiyatro eserleri yazıp sahneye koyarak çevre ilçelerde turne düzenledi. Evinin ortaokul açılması yönünde çalışmalara başladı. • 1932 yılında Erzurum Halk Evi Köycülük Şubesi Başkanı oldu. Kalkınmanın köyden başlamasının savunucusu olduğundan, 1934’te soyadı kanunu çıkınca kendisine “Köycü“ soyadı verildi.
• 1946’da Örtülü Köyü ilçe oldu. Şenkaya adını aldı. Köycü uzun yıllar bu ilçenin belediye başkanlığını yaptı.
• 1950-55 yılları arasında Şenkaya Gazetesi’ni çıkardı. • 1954’te bağımsız milletvekili adayı oldu. 12 oyla seçimi kaybetti. “Benim asil görevim milletimin mecanni avukatlığıdır…” diyerek çalışmalarını sürdürdü.
• 1957 yılında ‘’Türkiye Ufak Partisi’ni’’ kurdu.Genel merkezi il dışında olan ilk partidir ve amblemi kurşun kalemdir.
• 1958 yılında şeker hastalığı nedeniyle kesilen bacağına protez yaptırmak için geldiği İstanbul’da öldü.Allah rahmet etsin.
ÖRTÜLÜ KÖYÜ’NDEN ŞENKAYA İLÇESİNE UZANAN AYDINLIK YOL
1940’lı yıllarda, Allahüekber dağının kuzeybatı eteğinde,Çoruh’un önce kuzeye sonra kıvrılarak doğuya ve tekrar kuzeye akarak Penek Çayına karışan kolunun oluşturduğu kanyonun üzerindeki küçük bir düzlükte yer alan bir köy vardı. Örtülü Köyü. Görenler bilir; Oltu, Olur ve Şenkaya havzası,tabiri caizse salkım saçak, Çoruh’un (Ermeni’ce Çorok) kolları ile örülmüştür. Çoruh’un,dağlardan ve yaylalardan doğan kolları aşağılarda birleşir,derin kanyonlar oluşturur.Kanyonlar bazı yerlerde oldukça derin,dar tabanlı ve ulaşım açısından oldukça çetindir.Narman ve Ardos’tan ,iki koldan gelen ve Oltu’da birleşen ‘‘Oltu Çayı’’ vadisi diğerlerine göre biraz daha geniş tabanlıdır.Çoruh’un, Şenkaya coğrafyasındaki kollarının orta kısımlardaki kanyonlar ise oldukça derin ve dar tabanlıdır.Gülveren Köyü ileKarınca Ormanları ve Allahüekber Dağı’ndan gelen kollar (Kosor) Beldesinin ilerisinde birleşir ve derin bir kanyon oluşturur.Penek’ten itibaren Akşar’ında (Kosor) bulunduğu kanyon Göle düzlüğüne çıkıncaya kadar dardır. Göle-Ardahan karayolu kanyon boyunca akan suyun uygun kenarlarından geçirilmiş,baharda berflerin (karların) erimesiyle coşan,azgınlaşan,önüne gelen her şeyi silip süpüren sulardan korumak için setler ve duvarlarla beslenmiştir. Bilindiği gibi,1877-1878 Osmanlı Rus harbinden sonra 3 mart 1878 yılında imzalanan “Ayastefonos Antlaşması ” ile Örtülü (Şenkaya), Kars vilayetine bağlanarak Rus yönetimine girdi. 1917 yılında Rusya’da Bolşevik ihtilalı üzerine işgalci Rus birlikleri bölgeyi Ermenilere bırakarak terk ettiler.Kazım Karabekir Paşa komutasındaki Birinci Kafkas Türk Kolordusuna bağlı birliklerin katılımı ile Ermeni çeteleri temizlenerek,7 Nisan 1918 tarihinde Şenkaya kurtarıldı.Şenkaya bölgesi Rus yönetiminde iken Oltu-Ardahan Karayolunun, Penek-Gülveren Yaylası üzerinden yapılması planlanmış,Yoğurtçular (Zuvart) Köyünden Gülveren sınırındaki Penek Gediği denilen mevkie kadar yapılmıştır.Pelit çalılıkları nedeniyle erozyon ve toprak kaymasına karşı korunan yol halen yöre halkı tarafından ‘‘Kral Yolları’’ diye anılır.Daha sonraki yıllar kestirme bir yol, Oltu-Göle-Ardahan karayolu Akşar (Kosor) üzerinden kanyon boyunca götürülmek suretiyle yapılmıştır. Örtülü, Çoruh’un bu salkım saçak Güney doğu kolları üzerinde, Oltu-Kosor-Göle karayolunun güneyinde,Allahüekber Dağ silsilesinin kuzeybatı yamacındaki düzlükte yer alır.Yukarıda da bahsedildiği gibi ‘‘Örtülü’’ köydü,1929 yılında kısa bir süre nahiye olmasına rağmen tekrar köy olmuştur.Mevcut anayoldan Şenkaya’ya kadar olan coğrafya oldukça çetindir.Dolayısıyla 1946’nın şartlarına göre böyle bir coğrafyadan yol açılması olanaksız gibi görülüyordu.Diğer bir çok Anadolu köyünde olduğu gibi, Örtülü’de de yol yok,elektrik yoktu.Diğer köylerde olduğu gibi burada da askerlik veya başka nedenlerle çıkanlar dış dünya ile tanışıyorlardı.Yörenin makus talihini yenecek bir kurtarıcıya ihtiyacı vardı.En büyük kurtarıcı Ulu Önder AtatürkCumhuriyeti kurmuş, sıra Anadolu’nun makus talihini yenmeye gelmişti.1.Dünya Savaşı sonrası Osmanlı’nın yıkıntıları üzerine kurulan Genç Cumhuriyet yeşeriyor,her alanda büyük atılımlar yapıyordu.İşte 1940’lı yıllarda Örtülü ve çevresinin yöresel bir kurtarıcıya ihtiyacı vardı.O da Örtülü Köyünü İlçe yapan Hüseyin Köycü olacaktır.Zira çocukluğumuzda ,Şenkaya yöresinde Hüseyin Köycü ,adı 2.Atatürk olarak anılırdı.Boşuna dememişler iz bırakanlar.İşte Hüseyin Köycü’de yörede böyle bir iz bırakmıştı.
ÖRTÜLÜ (ŞENKAYA) YÖRESİNDE PARLAYAN IŞIK (l)
1929 yılında kısa süreyle Oltu’ya bağlı Bucak olan Örtülü Köyü, bucak merkezinin Kosor’a (Akşar’a) alınmasından sonra yine köy oldu. Örtülü Köyü 1946 yılında ilçe oldu, 1948 de ise adı değişerek Şenkaya oldu. 1946 yılında Belediyesi kurulan Şenkaya’nın biraz tarihine göz atalım. Bugün ismi Şenkaya olarak bilinen (Kâmhis Sancağı, Bardız Nahiyesi ve Örtülü Köyü) yöresi; Selçuklu Sultanı Alp Arslan’ın 26 Ağustos 1071’de Malazgirt meydan muharebesinden sonra Selçuklu hakimiyetine,1072-1202 döneminde Saltuklular, 1202 -1308 döneminde Anadolu Selçukluları, 1308 –1335 döneminde İlhanlılar, 1380–1468 döneminde Karakoyunlular, 1468-1502 döneminde Akkoyunlular hüküm sürmüştür.1514 yılına kadar Şah İsmail’e (Safeviler) tabi olmuştur. 1514 yılında Osmanlılara geçmiş ise de, Osmanlı Ordusunun bölgeden çekilmesini fırsat bilen Gürcü Atabeg Kralları bölgeye hakim oldu. Erzurum Beylerbeyi Tekeli Mehmed Paşa,1549 tarihinde Penek ve Pernek kalelerini Gürcülerden aldı. Sonra vezir Ahmed Paşa’nın aynı yılda yaptığı Gürcistan seferi sırasında, Uzunoğlu diye meşhur Gürcü beyi elinde bulunan Kâmhis kalesi 1549 yılında alındı. Bulunduğu yörenin en müstahkem kalesi olan Kâmhis’ın alınması ile bölge yeniden Osmanlı idaresine geçti. Kamhis bölgesi sancak ilan edilerek 1549 günü, Erzurum Gönüllüler Ağası Haydar Bey’e verilmiştir. Bu sancak 1557 tarihinde Ardahan Sancağına bağlanmıştır. Bu günkü Şenkaya bölgesinin Bardız ve çevresi, Oltu, diğer yerleri Ardahan Sancağına bağlı kalmıştır. 1877-1878 Osmanlı Rus savaşı (93 harbi diye bilinen) sonrasında imzalanan Ayastefanos Anlaşması ile bölge Rus yönetimine verildi. Kırk yıl süreyle Rus yönetiminde kaldı. 25 Mart 1918’de 5. Kafkas Tümeni Yarbay Mürsel Bey komutasında Oltu’ya girdi. Oltu ile çevresi,Bardız ve Şenkaya dahil yöre kırk yıllık Rus yönetiminden kurtarıldı. Ancak Şenkaya’ya bağlı nahiyeler 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesi ile Türk sınırları dışında kaldı. İngiltere ve diğer itilaf devletleri Güneybatı Kafkasya ile birlikte Oltu ve dolaylarını da Ermenilere bırakmak niyetindeydiler. 5 Kasım 1918 tarihinde kurulan Kars İslam Şurası,Elviye-i Selâse’deki (Batum,Ardahan ve Kars sancakları)Türk halkının hukukunu korumak amacıyla kurulmuş, daha sonra 18 Ocak 1919’da Kars’ta kurulan Cenubi Garbi Kafkas Hükümeti’nin çekirdeğini teşkil etmiştir. Bu hükümetin Şura şubeleri arasına Oltu da katılmıştır. Ancak bu hükümet İngilizlerin Kars’ı işgali üzerine, İngilizler tarafından 13 Nisan 1919 tarihinde dağıtıldı. İngiliz işgalinden sonra Kars ile ilişkiler kesilince Oltu İslâm Komitesi derhal çalışmalara başlayarak Karınca Düzü’nden Kaleboğazı’na, Artvin’den Bardız ve Narman yaylalarına kadar olan bölgeleri savunma sınırları içerisinde kabul eden “OLTU ŞURA HÜKÜMETİ”ni kurdular. Bu hükümetin kuruluşu İngilizleri kuşkulandırdı. Kars’tan görevlendirilen iki İngiliz subayı ve bir manga İngiliz askeri Oltu’ya gönderildi. Amaçları bu hükümeti dağıtmaktı. Zorla dağıtamayacaklarını anlayan İngilizler yeni bir meclisin kurulmasını ve bu meclise Rumlardan da bir üye alınmasını sağladılar. Mehmet Ramiz Beyin başkanlığında kurulan ve Şura yönetiminin yerini alan meclise “Oltu Meclis-i İdaresi” denildi. Yusuf Ziya Bey, Şakiroğlu Ahmet Bey, İzzet Bey, Sefer Efendizade Ahmet ve Rumlardan Papadapulo meclis üyesi oldular. Meclis kararlarını kendisini “Oltu Mutasarrıfı” olarak tanıtan İngiliz yüzbaşı Farel vize ediyordu. İngilizlerin Kars’a dönüşünden sonra 25 Mayıs 1919’da İngilizlerin kurduğu Meclis-i İdare toplanarak kendi kendini feshedip Yusuf Ziya Bey’in Başkanlığında “Oltu Şura Hükümeti”ni yeniden kurdular. 17 Mayıs 1920’de TBMM ile birleşince Oltu Şura Hükümeti sona ermiş oldu. Kaynakça E.Konukcu, Selçuklulardan Cumhuriyete Erzurum İ.Hakkı Konyalı, Abideleri ve Kitabeleriyle Erzurum Tarihi H.Gündoğdu, Erzurum ve Çevresindeki Tarihi Kalıntılar D.Aydın, Erzurum Beylerbeyiliği ve Teşkilatı (1535-1566) A. Demir, İslâmın Anadolu’ya Gelişi S.Eğilmez, Erzurum Kuruluşundan Osmanlı Fethine Kadar R. Murat Geçikli, Erzurum’da Siyasi Hayat Ç. Ünal, Şenkaya İlçesinin Coğrafik Etüdü 1967 ve 1973 Erzurum İl Yıllığı .
ÖRTÜLÜ KÖYÜ’NÜN BAĞRINDA PARLAYAN IŞIK (ll)
Şenkaya yöresi coğrafi açıdan değerlendirildiğinde;Daha önce de değindiğimiz gibi coğrafya Çoruh’un irili-ufaklı kolları ile örülmüş, adeta dilim-dilim olmuş,kırık bir arazi yapısı ortaya çıkmıştır.Dik yamaçlı vadiler,kanyonlar, engebeli,yaklaşık üçte biri ormanlık alan ve gerisi çalılıklarla kaplı olan arazi yapısı tarım yapılmasına uygun değildir.Allahuekber ve Erdavut Dağ’larından beslenen irili- ufaklı kollar (leksor,Doğanköy,Gülveren deresi suları ve diğerleri, Kosor (Akşar) Kasabası boyunca uzanan vadide birleşerek Penek Çayı’nı oluşturur,Penek Boğazı’ndan düzlüğe açılır.Bu düzlük Penek’ten Kömürlü ve İsrail’in Düzü Mevkii’ne kadar olan alanı kapsar. Kendi kendisine yeterli olan tek arazi burasıdır.İlkbaharın dağlarda aniden eriyen karların suları dereleri coşturur,yatağına sığmayan sular, seller oluşturup çevresine büyük zararlar verir. Bazı derelerin tabanları düzdür ve tarıma uygundur.Ancak bu alanlarda yapılan tarımdan elde edilen ürün bir ailenin yıllık geçimini karşılayacak durumda değildir.Yüksek kesimlerde, dağ eteklerinin düzlük alanlarında yaylalar bulunur.Yaylalarda, ormanlık alan içinde, açık arazilerde ve dağ yamaçlarında çayırlar,meralar vardır.Yaylalar elektrik yokken buzdolabı görevi görürlerdi. Haziran ayındaçıkılan yaylalarda Eylül ayına kadar kalınırdı.Bu süre içinde hayvancılıktan elde edilen ürünler (süt ve süt ürünleri) yaylaların serin ikliminde korunurdu. ‘’Avrupa’dan mektup zarfı içinde pancar tohumu getirtip toprağına ekerekPancar yetiştiren Uşak’ın Kafta Köyü’nden Nuri Efendi (Şeker), ‘’Pancarları kaynattım,önce pekmez yaptım,sonra da şeker elde ettim’’ deyince,Atatürk Nuri Efendi’nin anlattıklarını çok ciddiye alır ve ülkemizde ilk şeker fabrikası bu fikre dayanılarak kurulur. Örtülü Köyü’nden Hüseyin Sırrı Efendi,Nuri Efendi’den habersizdi.Zaten Allahuekber’in eteğinde yörenin en büyük köyü Örtülü’de arazi de, bire üç veriyordu ancak.Hüseyin Efendi’nin Nuri Efendi’den haberi olsaydı da zaten o toprakta pancar yetişmezdi.Ama Hüseyin Sırrı Efendi’de köyü için birçok şey yapmayı hayal ediyordu.O da tohum ekmek istiyordu ama pancar tohumu değil.Eğitim tohumu ekersek bu verimsiz arazide işsiz,sefil ve fukara halk hem aydınlanır, hem de ekonomisini geliştirir‘’ diye düşünüyordu.( Alıntı:Hüseyin Köycü,Sarı Karton,Prof.Dr Koptegel İlgün,Prof.Dr.Durkaya Ören,Mak.Müh. Hüseyin Köycü). İşte 1929 yılında bu durumu değerlendiren Hüseyin Sırrı Efendi,yörenin ayakta durması,gelişmesi ve kalkınmasının tarım ve hayvancılıkla olamayacağını anlamış,’’Akıl Atlası- Sarı Karton Projesini’’ hazırlamıştır.Yaklaşık beş bin yıl önce Sümerler ne demiş; “Madem biliyorsun, neden öğretmiyorsun. Boşa vakit geçirdin, neye yaradı?’’ İşte Hüseyin Köycüde bildiklerini sadece proje haline getirmemiş, aynı zamanda gerçekleştirmek için olağanüstü gayretler göstermiştir.
ÖRTÜLÜ KÖYÜNÜN BAĞRINDA PARLAYAN IŞIK (lll)
Kırk yıllık Rus yönetimi sırasında bölgede her ne kadar bazı köylere okullar açıldı ise de halkın çok az bir kısmı bu okullarda okudu.Diğerlerinden çok az bir kısmı,Medrese denen yerlerde, dinlerini öğrenmek için Arapça harflerle okuma-yazma öğrenmeye çalıştılar.Cumhuriyet’in kurulduğu yıllara gelirsek, okuma-yazma oranı yok denecek kadar az olduğunu anlıyoruz.Büyüklerin anlattığına göre; Çocukluğumu yaşadığım, yaklaşık 250-300 nüfuslu Gülveren Köyü’nde eski adıyla İznos’ta üç kişi eski harflerle okuma- yazma bilirmiş.Bunu oranlarsak %1’e isabet ediyor. Sondaj usulü ile kabul eder,yörenin geneline uygularsak okuma-yazma oranının %1 olduğu sonucuna varabiliriz. Cumhuriyetle birlikte kabul edilen yeni harflerle yurt genelinde başlatılan okuma-yazma seferberliğinde Şenkaya daima başı çekmiştir.Hüseyin Köycü 1930’lı yıllarda Şenkaya daha bir köy iken, devletin bir desteği olmadan, imece usulü ile okul ve kütüphane yaptırmış,kendi ifadesiyle eğitimin tohumlarını atmış,köy halkının ve çocukların okumasını teşvik etmiştir.Aynı zamanda diğer köylerinde okul ve öğretmene kavuşması için olağanüstü çaba göstermiştir.Coğrafyanın kırık,ekip-dikilecek alanların az ve verimsiz,halkının fakir fakat zeki olması gibi nedenlerde etkili oldu. İyi hatırlıyorum 1960’lı yıllara gelindiğinde çok küçük köyler ve mezralar hariç okulsuz köy kalmamıştı.Zeki köy çocukları Öğretmen okullarına gitmekte,bitirdiklerinde köylerine dönüp hizmet yapmaktaydılar.Öğretmelerini örnek alan çocuklar,büyük bir azimle okuyor,onlarda öğretmenleri gibi olmak istiyorlardı.O tarihlerde öğretmen yetiştiren kurumlara büyük önem veriliyor,en zeki köy çocukları alınıyordu.Bu okulları kazanamayan öğrenciler pes etmiyor,liseye devam ediyorlardı. Şenkaya yöresinde daima,okuyanlar, okumakta olan çocuklar tarafından örnek alınmıştır.İyi anlaşılması bakımından bahse konu bir yazıdan bir bölüm paylaşmanın yararlı olacağını düşünüyorum.’’Selahattin Altaş ismi, aklımda her zaman bir fenomen olarak kaldı. Sanırım benden yedi-sekiz yaş daha büyüktü. Halamın oğluydu ve üstelik komşu köylerdendik. Öğretmen okulunda okuduğunu öğrendiğimde daha küçücük bir çocuktum. Fısıltı halinde yayılan bir söylence, onun büyük adam olacağını söylüyordu. Bilmem kaç pare köyün, oldukça az sayıdaki harika çocuklarından birisi olarak, daha o günlerde gönlümüzdeki müstesna yerini almıştı. Okumak fikrine karşı duyduğumuz saygının sebebi neydi bilmiyorum, ama okumak dendi mi, aydınlığa yürümek gelirdi aklımıza. Tanrısal bir ayrıcalık bilirdik okumayı, dertlere derman olmayı öğrenebilmek, üst değerlere koşmak, ya da, insanın içini her dem huzurla dolduran kutlu bir sevdaya tutulmaktı. İşte Selahattin Abi benim gözümde böyle mübarek bir yolun yolcusuydu..Üstelik bugünden bakınca, okumuş lakin adam da olmuş ender insanlardan birisi olarak çıkar karşımıza. Galiba bunun sebebini şimdi daha iyi anlıyorum. Eznos’a her gidişimde, içi kitaplarla dolu kütüphanesini hayranlıkla izlediğimi hatırlarım. Narman’ın Todan köyünde görev yaparken ara sıra Oltu’ya gelip bize misafir olurdu. Her seferinde kitapçıdan romanlar alır ve daha köye gitmeden onları okumaya başlardı. Onu farklı kılan da galiba buydu. Kitaba para veren kaç kişi vardı ki bu toplumda….’’(Mehmet Vural-Eğitimci). Şu soruya verilen cevap her zaman çok hoşuma gider.Şenkaya nesi ile meşhurdur? Cevap ‘’Okumuş insanı,öğretmeni ile…’’ Sebep sonuç ilişkisi olarak,Hüseyin Köycü’nün, pancar tohumu yerine ektiği ‘’Eğitim tohumları’’filizleniyor,meyvelerini veriyordu.Atılan Eğitim tohumları sayesinde, Şenkaya’nın yetiştirdiği eğitim gücünün bir devletin kurulmasına yetecek nicelik,nitelik ve güçte olduğuna inanıyorum.Hüseyin Köycü olamasaydı,Cumhuriyetle başlayan okuma-yazma seferberliği devam etmesine edecekti ama, belki de okuma-yazma oranı bakımından bugünkü en üst seviyelere gelemeyecekti. olarak aynen şöyle anlatıyor: ‘’Örtülü Köyü’nden Hüseyin Sırrı, kitabımıza konu olan “Örtülü Köyü Kalkınma Planını nasıl tasarladı; kafasında yapmayı düşündüğü birçok işi bir kâğıda döker ve halkın bu kalkınma hamlesine inanması gerektiğini düşünmeye başlar. Yapacağı planı yazacağı kalınca bir kâğıt ararken, küçücük bakkal dükkânında bir ambalaj kartonu gözüne ilişir. Bu kartonu önce düzeltir sonra üzerine ağırlıklar koyup yazı yazmaya uygun hale getirir. Karton üzerinde tam orta yere önce bir yuvarlak daire şekli çizer. O sırada yakın arkadaş ve akranları onu ziyarete gelirler. Başta Hasan Yetimoğlu; “ Hüseyin Efendi yine bir şeyler yazıp çiziyorsun…’’ dediklerinde O, masanın üzerinde ortasında yaptığı küçük yuvarlağın yanlarına beş adet ana kök dediği kalın çizgileri paralel şekilde çizmiş onlara ad arıyordu. Akranları laflamaya gelmişlerdi ama konuşmaların ana konusu; köyün sorunları, savaş sonrası özlemi çokça duyulan refah, şehirden alınan havadislerdi. Hasan Efendi buruşukluğu tam düzelmemiş kartona göz atınca, Köycü ile göz göze gelir bu da nedir dercesine. Hüseyin Efendi: “Bak Hasan biz bir tohum ekelim ki bu tohumlar her işin kökü olsun, dallarını, filizlerini ileride gençler yapsın.’’ diyerek, bir taraftan da ana köklere ayırdığı kartonun üzerine; Yaşayış, İmar, Kültür (Öğreniş), Kazanç ve Sağlık yazıyordu. Çaylar içildi, dükkândan çıkan arkadaşları, “Hele hayırlısı, Hüseyin Efendi yine bir şeyler icat ediyor da bakalım ne çıkar?“ demekten kendilerini alamıyorlardı. Aynı gün akşamüstü köy meydanında Hüseyin Efendi ile karşılaşan Hasan Efendi; “Bugün bir şeyler karalıyordun, maksadın neydi?” dediğinde Hüseyin Sırrı Efendi; “Bak Hasan, biz bu köyde doğduk, burada büyüdük, babalarımızdan çok şeyler öğrendik, savaşlar gördük, Oltu’da seninle birlikte düşmanla savaşırken çok da tehlike atlattık. Hatta devletin malını çalan bir kişiyi bölge komutanına şikâyet ettik diye seninle Kars Tevkifhanesine sorgusuz, sualsiz tıkılmadık mı? Başımızdan geçenler, kahramanlıklar hepsi tarih sayfalarında kaldı. Atamız da dediği gibi bir taraftan; yurdumuzu imar edelim, halkımızı cehaletten kurtaralım. Düşman yenildi, ülkemizden çekildi ama içimizdeki cehalet düşmanı bizimle beraber yaşıyor. Onun için, bu köy için yapacaklarımız konusunda hayalimiz geniş olmalıdır.’’ diyor. Köycü köyün ileride ilçe olması için uğraşalım dediğinde 1929 senesi idi. Ve işte her şeye ilhamını veren o proje; Orijinal Sarı Karton Prof. Dr. Koptagel İlgün himayesinde Köycü’nün diğer önemli yapıtlarıyla beraber arşivde muhafaza edilmektedir. Sarı Karton projesi yapıldığında, Köycü’nün 1933’de yazdığı “Yarın Bu Köy…” makalesine 4 sene, ilçe olduğu 1946 senesine ise 17 sene vardı. Köycü, Hasan Efendi ve köy meydanında toplanmış köy halkına bu konuşmaları şöyle devam ettiriyor; ‘’Arkadaşlar arazimiz verimli değil, rençperliğimiz zayıf, o halde kalkınma için önce eğitime sarılalım. Gençlerimiz okusun, aydın olsun, cehaleti yenelim. Kızlarımızı okutalım, onlar da aydın, uygar evlatlar yetiştirsin. Yani eğitim… eğitim… eğitim! Bu tohumları ekelim, yeşersin, dallar filizler versin o zaman ne cahillik, ne fukaralık ne de yoksulluk kalır.’’ Hüseyin Köycü 1933 yılında yazdığı “Yarın Bu Köy” isimli makalesinin son bölümü ile çağdaşlaşma yolundaki arzuları ve uğraşısındaki azmi şu sözlerle ifade ediyordu: ” …Arkadaş: Senin ellerin mi, gözlerin mi, kolların mı Avrupalınınkinden gevşek? Ruhun mu onların ruhundan aşağı? Neslin ise onlardan daha yüksek, toprağın daha kıymetli ve bakir. Sen daha sağlam, o halde yükseliş yolunda gitmek senin için devletine ödemen gereken borç olmalıdır. İlk işin gayret, ikinci işin öğrenme ve öğretmek olsun. İş bu kısa program seni uzun gördüğün yola götürür ve uzak gördüğün refaha kavuşturur. Buna iman et, dururken de, yürürken de; ‘’Türk’e durmak yaraşmaz.’’, vecizesini tekrar tekrar terennüm et. ” Havacılıkla ilgili önerilerini Atamıza nakleden Bolu milletvekili Cevat Abbas Bey’e Atatürk; ‘’Havacılık çok önemli, Amerikalı, Avrupalı bu konuya çok önem veriyorlar. Hatta havacılığın sporunu bile yapıyorlar. Biz de geç kalmayalım ama lütfen hayalini geniş tut, uçak yapmayı bile düşün.’’ demiştir. Bir bölümünü aşağıda neşrettiğim “Yarın Bu Köy” adlı makalede Hüseyin Efendi’nin hayalini 1933 yılında nasıl geniş tuttuğunun örneklerine rastlamaktayız.
TÜRKİYE CUMHURİYETİNDEN (1923) ÖNCE BİR CUMHURİYET KURULMUŞTU (1919)
CENUBİ GARBİ KAFKAS CUMHURİYETİ
(1919’da Cenubi Garbi Kafkas Cumhuriyeti kurucu üyesi, Oltu Milletvekili ve Meclis İdare Amiri seçilen Hüseyin Köycü’nün anılarından)
……..Nisanın 7.Günü 10.Alay Şenkaya’ya geldi.ve Nisanın 7.Gününe kadar Oltu kazasının ve Şimdiki Şenkaya kazasının hiçbir köyünde tehlike kalmamıştı. Ordu bu suretle ilerleyerek Kars’ı aldı. Ve devam ederek Kafkasya’nın göbeğine kadar ilerledi. Aradan 7-8 ay geçmemişti .Almanlar ve müttefiki olan biz 1.Cihan Harbinde mağlup olmuştuk. Bunun üzerine Türk orduları Kars’ı terk etmek zorunda kaldı. İşte şimdi Kars Milli İslam Şurasının kurulmasına ve havaliyi korumasına sıra gelmişti. (Şenkaya Gazetesi (Yıl 1951,sayı 11,sayfa 1)
…. En başta rahmetli İbrahim Cihangir olduğu halde mücahitler ,kahramanlar derhal ortaya atıldı.Uyandırıcı haykırışlardan sonra derhal faaliyete geçildi.
………… Bu sırada Osmanlı Devletinin Kars’ta bulunan idarecileri,adliyecileri,hala tahakküm zihniyeti altında idiler.Halkın depremlerine,faaliyete geçmesine kendi zuğumlarınca mani olmaya çalışıyorlardı. En nihayet bir gece Ahun Zade Mehmet Beyin evinde toplanıldı. (Şenkaya Gazetesi (Yıl 1951,sayı 12,sayfa 1)
………. İşte bu toplantı külleri,bir araya getirerek bir tepe kurdu. ….. (Şenkaya Gazetesi (Yıl 1951,sayı 13,sayfa 1) İlk toplantı gecesinde uzun tartışmalar muhtemel tehlikelerden sonra Cemiyetin kurucu heyeti meclisi teşekkül etti. Başlangıçta teşkilat şöyle idi: 1.Reis ve riyaset teşkilatı ve heyet. 2.Askeri,dahili,adli mali ve sair bilumum bakanlık vazifelerini gören üçer kişilik şube heyetleri. 3.Kars vilayet teşkilatı. 4.Oltu ,Ardahan,Kağızman mutasarrıflıkları ve bunlara bağlı kazaların teşkilatı. İki ay sonraki durum 1.Meclisi Mebusan. 2.Hükümet reisi ve bütün bakanlar. 3.Erkanı harbiyeyi umumiye ve silahlı kuvvetler. 4.Kars Valiliği. 5.Üç liva ve 14 kazada hükümet teşkilatı (Artvin havalisi dahil) ve hükümet mekanizmasının bütün teferruatı.
………. Mebusan meclisine 14 kazadan 70 mebus gelmişti. (Şenkaya Gazetesi (Yıl 1951,sayı 14,sayfa 1) İlkönce merkez heyeti 12 kişi olan liva ve kazalarda teşkilatı bulunan Şura bir müddet sonra hükümet halini aldı.Şura Kars’ta şimdiki Vali Konağı olan Rusların vali konağını işgal etmişti.Bu binanın karşısında yani şimdiki Atatürk Heykelinin bulunduğu sol tarafındaki kapısı vali konağına nazır tek katlı siyah bir taş binaya bir İngiliz generali gelmişti. Şura reisliğine bir tezkere yazarak görüşmek üzere bir heyetin kendi nezdine gelmesinin bildirmişti.Şura tarafından beş kişilik bir heyet gönderildi.Bu heyetin genç bir üyesi olarak bulunuyordum. Heyetin başkanı o zaman Kars Valisi olan Mehmet Bey idi.(Elyehüm Kars Gazetesinin sahih Fuat Araslı’nın rahmetli muhterem babası) esefle itiraf edeyim ki heyetin diğer üç azasının defterimde kaydı olmadığı için unutmuş bulunuyorum. Heyet o gece 8.30’da çağrılmıştı.Tam saatinde sözü geçen binanın toplanma salonunda yer aldık.İngiliz generali bizim aramızda tercümanlık yapan Ahmet Robenson idi.Bu zat günlerde bize anlattığına göre yedi göbek evvel İngiliz imiş.Robenson ailesine mensupmuş.İstanbul’a gelmişler .Tahminen 200 sene evvel Müslüman olmuşlar.Ahmet Robenson 1. Umumi Harpte Osmanlı Ordusunda ihtiyat yüzbaşı olup 1335 mütareke sıralarında terhis edilmiştir.Şuraya durumu anlattı.İcabeden inceleme yapıldıktan sonra yüz lira maaşla Şuraya Dilbent olarak tayin edilmişti.Heyetimiz ve Robenson salonda toplandıktan az sonra galip İngiliz ordusunun mağrur generali teşrif buyurdu.Yanında ufak rütbeli genç bir zabitte bulunuyordu.General bizlerle tokalaştıktan ve alelusul prazantalardan sonra bir amir daha doğrusu hükümdar tavrı ile söze başladı.Hükümetinden aldığı güya katiyen vacibül emri bize anlattı. Maksat:Ya Ermenileri Kars’a getirmek veya Sarıkamış’ta mevcut ambarların zahiresini Ermenistan’a sevk etmekti.General bir provasını yapmış artist gibi kırk dereden kırk su getiricesine hükmünü yürütmeye .Söz sırası bizim tarafa gelmişti.Bila tereddüt itiraf edebilirim ki generalin bu kesin hükmü karşısında benim içimde hiçbir cesaret kalmamıştı.Artık bu emre itaat etmek ve hayatımızı kurtarmak için kış mevsiminde karla kaplı dağlardan aşarak kaçmaktan başka çaremiz kalmamıştı.Bu da bir ölüm olacaktı ama; Kars’ta kalarak esiren ölmeye bu ölüm tercih edilirdi. Bu ölümlere tercih edilecek ölüm vardı o da ancak müdafaa etmek sureti ile ölmek olacaktı. Fakat kahraman insanlardan birisi olan o zat imdada yetişti.Heyetimizi reisi olan merhum Memet Bey .Esmer yüzünü hiddetle buruşturarak
……..söze başladı. (Şenkaya Gazetesi (Yıl 1951,sayı 15,sayfa 1) Aziz,kahraman ,Kars ve havalisindeki Müslümanların nüfus miktarını ve bu havalinin tarihini belirttikten sonra Ermenilerin hunharlığını,o tarihten bir yıl sonra delileri ile beraber izah etti.Sarıkamış’ta mevcut ambarlardaki zahirenin ancak perişan durumda olan Müslümanlara tevzi edilebileceği ve bunun aksi ise zulümden ibaret olacağını anlattı.İngiliz Generali Hükümetinden almış olduğu haksız ve insafsız emri yerine getirmek için özeniyor,çabalanıyordu.Heyetimizin Başkanı olan bilgin,sebatkar Memet Beyin oradaki vaki medeni cesareti heyet azası olan bizleri cesarete getirmişti.Her birimiz bazı noktalar Generalin emirlerine itirazlarda bulunuyorduk.O sırada Generalin yanında bulunan küçük rütbeli genç bir zabit münakaşasının şiddeti ve dehşeti karşısında kendisini şaşırmış olacak kibir siyasi heyet huzurunda kendi komutanının yanında koltuğa arkasını karşı vermiş ve ayaklarını terbiyesizce uzatmıştı. Uzun tartışmalardan sonra General sordu:Pekala siz bu havaliyi müstakilen idare etmek istiyorsunuz.Hükümet teşkilatınız olacak mı? Memet Bey: -Olacak değil olmuştur.Mevcuttur. General: Hükümet reisinizi ve nazırlarınızı sayar mısınız? Memet Bey: -Gayet tabi. General: -Kimlerdir. Memet Bey: -O anda hiç düşünmeden ve tereddüt etmeden Devlet Reisi olarak Şura Reisi olan Cihangir Zade olan (Bugün merhum) İbrahim Beyin adını bildirdi.Ve Nazırlar (Bakanlar)Şuranın yeni cemiyetin şube başkanları ilgili olduğu işlerin bakanları olarak gösterildi.Bunun üzerine artık Generalin söyleyeceği söz el atacağı dal kalmamıştı.Yerinden fırladı .Allaha ısmarladık demeden salonu terk ederek yatak odasına girdi. Bizler derhal salonu terk ederek Şura konağına geldik.Diğer arkadaşlar bizi sabırsızlıkla bekledikleri için hararetle karşıladılar.Durumu anlattık.O geceden itibaren Kars Milli İslam Şurası Cenubi Garbi Kafkas Hükümeti adını aldı. Batum havalisinde Kars Şurasına yardımcı teşkilatları aramakta olan Ahıska’lı Server Bey her nezarete Hükümet Reisliğine,Erkanı Harbiye,Umumiye reisliğine birer mühür hazırlatarak gönderdi.O günlerde çok kuvvetli sembolik mahiyet taşıyan mühürler (he Nezaretin,yanı Bakanlığın) adını taşıyan;Mesela Dahiliye Nezareti mümessilliği ibaresi yazılmıştı.Bundan maksat Türkiye Hükümeti Bakanlıklarını temsil etmekti. (Şenkaya Gazetesi (Yıl 1951,sayı 16,sayfa 1) Yani bu demek bir taraftan Cihana müstakil bir İslam cumhuriyeti olarak Cenubi Garbi Kafkas Hükümetini kurmak ,diğer taraftan da yakında vuku ve melhuz Türkiye Milli Harekatından sonra kurulacak Cumhuriyetin o serhat parçada temsilcisi olmak demektir.
………… Oltu’dan Kars’a gelen bir tabur ve Kars şehrinde toplanan iki bölük silahlı kuvvet ve merkezdeki jandarma birlikleri ve polis teşkilatı Kars mevkii müstahkemini ve Kars şehrini hükümetin emrine amade kılmıştı.Bu ve meclisi 14 kazadaki teşkilata hakim kılmıştı.
……… Evvelce cemiyetin hariciye reisi başkanı olup bilahare cemiyet hükümet haline inkılap edince Hariciye Nazırı (Dış İşleri Bakanı)olan Asboğalı Fahrettin Bey Osmanlı Hükümeti ile icap ed en görüşmeleri yapmak için Erzurum’a gönderilmişti.Anavatan Devleti ile ona hudut kazalarda zımnen temsil eden Cenubi Kafkas Hükümeti arasında görüşmeler yapılıyor ve muhabereyi temin ediyordu. (Şenkaya Gazetesi (Yıl 195,sayı 17,sayfa 1)
………. İngilizlerin Kafkasya’ya gelen Kıtalarının kumandanı General Tomson bizi Gürcülere körüklerken ,Gürcüleri ve Ermenileri de bizim üzerimize körüklüyordu.Bunun için Ahıska kavgası meydana gelmişti.
……. Hintli,Avusturyalı vesair adalardan gelenlerin bazıları simsiyah surat bürülmüş saçlı parlak gözlü insanlar:Bazıları ise daha fena dudakları en az beş santim boyunda ileri duran ve şapkanın halkasına iliştirilerek ancak yukarı tutabilen vahşi mahluklar.Bu suretle toplanmış bir ordunun Kars Şehrine akın edişi son derece cesaret kırıcı bir şeydi.
,,,,,,,,,, (Şenkaya Gazetesi (Yıl 1952,sayı 18,sayfa 1)
İngilizler Karsa getirdikleri on bini mütecaviz askerlerini Kars’taki kalelere yerleştiriyorlardı. Oltu taburu Muhsin Paşa Bülum Paşa ve Arap tabiyelerinde önemli yerleri işgal etmiş elinde tutuyordu.
……… (Şenkaya Gazetesi (Yıl 1952,sayı 19,sayfa 1) ……… Sarıkamış’ta Arapa çayında ve Kars şehrinin içinde bulunan bazı kimseler İngilizlere yamanmışlar,bütün esrarı anlatmışlar. Selahattin ALTAŞ
Ben, 1976-77 Şenkaya Lisesi Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni Mehmet Göl. Bu kitaptan bir tana istiyorum. Şenkaya’yı ve Şenkaya’lıları çok seviyorum. Oğlumun adı Şenkaya dır. Efsane insan Köycü’yü oğlu Habib Köycü ve öğrencim Kader Köycü’den dinledim. Ayrıca Prof. Koptagel Hocan’ın kitabını edindim ,okudum.
Bu kitaptan da bir tane istiyorum.
Adresim: Mehmet Göl.Güzelyalı Mah. 81210 Sok. Sevgi Ap. Kat: 12/ 24 Çukurova/ Adana .
Şenkayalı Güzellere ve yiğitlere selam olsun.
Bir Şenkaya sevdalısı olmanızı kutluyorum.İlk baskısından kalmadı Erzurum Valiliği İl Kültür Müdürlüğünce basılacak.Basıldığında gönderirim.Selamlar.
E kitap olarak bu bağlantıda bulunmaktadır.İndirebilirsiniz.
https://www.selahattinaltas.com/wp-content/uploads/2019/10/%C3%96rt%C3%BCl%C3%BC-K%C3%B6y%C3%BCnden-%C5%9Eenkaya-%C4%B0l%C3%A7esine-Uzanan-Ayd%C4%B1nl%C4%B1k-Yolun-Mimar%C4%B1-H%C3%BCseyin-K%C3%B6yc%C3%BC-PDF.pdf
Merhaba, nasılsınız? Kalkınma ve kültürel coğrafyayla ilgili çalışmalar yapan bir akademisyenim. Köy tiyatrolarıyla ilgili bir çalışma sırasında Hüseyin Köycü’nün ufuk açıcı faaliyetleriyle tanıştım. Söz konusu kitaplardan birer adet göndermeniz mümkün müdür? İlginiz için teşekkür eder, çalışmalarınızda kolaylıklar dilerim…
Doç.Dr. Ali Ekber GÜLERSOY
Dokuz Eylül Üniversitesi,
Buca Eğitim Fakültesi,
Sosyal Bilgiler Eğitimi Anabilim Dalı,
Buca / İZMİR
Sayın Gülersoy ilginize teşekkür ederim.Az sayıda bastırmıştım,elimde kalmadı.Erzurum İl Kültür ve Turizm Müdürlüğüne e kitap olarak gönderdim.Değerlendireceğini söylediler. Muvafakatname gönderdim. Basılırsa gönderirim. e kitap olarak işinizi görmez mi?.İndirip kitap haline getirmek mümkün. Başarılar dilerim.