Eğitim-Öğretim Sayfası
Bir Öğretmenin Anıları:Bölüm :lll/1 ( Bilgi paylaştıkça çoğalır)
BÖYLE MUHTARLAR DA VAR!
Okulu ziyarete gitmiştik. Okul binası şirin bir tepedeydi. Yamaca yaslanan köyün güneyindeki tepenin üzerindeydi. Tepenin hafif meyilli kısımları düzeltilip okul binası, arta kalan kısım ise oyun bahçesi yapılmıştı. Bina iki derslikliydi. Binanın üç tarafındaki arazi hafif meyilli diğer tarafı uçurumdu. Çocuklar yuvarlanmasın, topları uçmasın diye ağaç çitlerle çevrilmiş, bir dönüme yakın kısmı bir dönem çalışkan bir öğretmen tarafından okul bahçesi olarak çam ve çınar ağaçları ile ağaçlandırılmıştı. Hafif meyilli yamaçlarda seyrek zeytin ,keçi boynuzu, yaban mersini vb ağaçları vardı. Uçurum olan kısımda ise yaban zeytini, yaban mersini, keçi boynuzu ve maki tipi çalılıklar arasında kendiliğinden biten çam ağaçları vardı. Ağaçlar arasında çıkan yeşil, yeşil-beyaz ve kırmızı yapraklı sarmaşıklar ağaçları oya gibi işlemiş, güzel bir manzara oluşturmuştu. Çam ve çınar ağaçları kırk-elli yaşlarındaydı. Çocuklar onların gölgesinde oynuyor, kuşlarla birlikte şarkılarını söylüyorlardı. Manzara bir ormanı andırıyordu. Bir yıl sonra gittiğimizde gözlerime inanamadım. Kel bir tepe ve okul binası vardı. Bahçeyi dolaştığımda kırk-elli yıllık çam ve çınar ağaçlarının kütükleri gözüme takıldı. Konuyu öğretmenle görüştüğümde, öğrenci sayısı artmış, iki derslikli bina yetersiz kalınca yeni bir binanın yapılması, uygun bir arsa bulunamadığından okul binası için ağaçların kesilmesi gündeme gelmişti. Öğretmen ağaçları kestirmemek için epeyce direndiğini ancak muhtarın dinlemediğini ifade etti. Muhtar hiç kimseyi dinlemeden motorlu hızarla bütün çamları katletmiş, güya okul yeri açmıştı. Artık kuşlar yuvarlarını yapamayacak, örümcekler ağlarını öremeyecekti. Kendi kendime şöyle düşündüm. Muhtar da bu okulda okumuştu. Bu kadar ağacı katleden zihniyette olan birinin okuması için okula gerek var mı? Kesilen ağaçları savunmanın hiçbir mantıklı açıklaması olur mu? Yapılacak okuldan aynı zihniyette öğrenciler yetişecekse böyle bir okulun yapılmasına gerek var mı? Bana göre yoktur. Bırakın orası öyle kalsın! Başka bir yere yapın. Muhtar için çamların ne önemi var. Köy arazisi verimli topraklarla kaplı ,seracılıkta ve meyve tarımında büyük para var. Böyle verimli toprakların yerine okul yapılıp işgal edilir mi hiç? Keselim çamları ,yapalım okulu. İnanın katledilen çamların yerine yapılan okuldan değil o köye hiç kimseye hayır gelmez diye düşünüyorum. Orman idaresi , orman niteliğindeki ağaçların katledilmesi hususunda, gerekeni yapamadı diye düşünüyorum. Kesenin yanına kar kaldı. Konu çevreciliğe, ağaç ve orman sevgisine geldiğinde mangalda kül bırakmayanlar da işin üstesinden gelemediler diye aklıma geliyor. Ormanlara, yaratıklar içinde en büyük zarar, ,insanlar tarafından verilmektedir. İnsanların müdahalesine maruz kalmayan ormanlar kısa zamanda gelişir, zenginleşir ve sıklaşırlar.90’lı yıllarda Şenkaya çevresi terörün baskısı altındaydı. Teröristler ormanlara yuvalanmıştı. Tanıdığım birkaç köy muhtarı bu yüzden hastalanmış ve hayatını kaybetmişti. İnsanlar korkusundan ormana gidemiyor, hayvanlarını ormanda otlatamıyorlardı. Orman idaresi de ormanları korumakla görevli ‘bakım memurlarını ‘merkeze çekmişti. Bu süre zarfında insanlardan uzak kalan seyrelmiş ormanlar sıklaşmaya, kendini yenilemeye başladı. Gelişip daha da güzelleşti. Selahattin ALTAŞ




Adam 48 yıl önceki ilkokul öğretmenini parkta görünce, utanarak yanına yaklaşıp “hocam beni tanıdınız mı?” dedi.İhtiyar öğretmen:- Hayır tanımadım.Adam:- Hocam nasıl tanımazsınız!.. Ben ilkokul öğrenciniz M….a. Hocam sınıfımızda bir arkadaşın saati kaybolmuştu. Ben almıştım. Siz de “herkes kalksın ve ellerini tahtaya dayasın, arama yapacağım” demiştiniz. Ben utanmış ve çok korkmuştum. Sizin ve arkadaşlarımın yüzüne nasıl bakacağım diye soğuk terler döküyordum… Sizden bir komut daha geldi.”Şimdi herkes gözlerini kapatsın.” Ortalarda bir yerdeydim. Aranma sırası bana gelmişti. Saati cebimden sessizce almış, devamla, aynı sessizik içinde son arkadaşa kadar aramayı sürdürmüştünüz. Sonra bizi yerimize oturtup bana ve hiç kimseye hiç bir şey söylemeden saati sahibine vermiştiniz.Büyüdükçe içimde büyüttüm bu davranışınızı… Hocam ben şimdi 60 yaşındayım. Düşünüyorum da şu hayattaki en büyük dersi, o gün sizden almışım. Her aklıma gelişinde sarsıldım ve her aklıma gelişinde kendimi sizden kalan erdemin koruyucu gölgesinde hissettim. “Utancı bilerek yaşamak korkunç…Daha da korkuncu, bilerek yaşatmak.” der Edip Cansever.Hocam siz bana o utancı yaşatmadınız. Yaşasaydım unutur muydum, doğrusu bilmiyorum. Ama beni utandırmamanızı hiç unutmadım Hocam.Şimdi hatırladınız mı beni?İhtiyar öğretmen yan yana oturdukları bankta öğrencisine yaslanarak:- O olayı ertesi gün unutmuştum ben. Şimdi sen anlatınca hatırladımSizlere “gözlerinizi kapatın” dediğimde ben de gözlerimi kapatmıştım. O yaştaki her çocuğun düşebileceği yanılgıya düşen öğrencime karşı içimde bir yargı oluşsun istememiştim.O sen miydin?Bilmiyordum, nasılsın ?alıntı
TEŞEKKÜRLER ÖĞRETMENİM VE MUHTARIM!

Manavgat-Konya karayolundan sola saparak kimi zaman orman,kimi zaman makilikler arasından kıvrıla-büküle Ahmetler Köyü’ne vardık.Ahmetler Köyü; Torosların eteğinde,deniz seviyesinden yaklaşık yedi yüz metre yüksekte, Karpuz Çayı kanyonunun Ahmetler bölümünün kenarında kurulmuş,Toroslara özgü bir köy.Köyün kendisine has bir özelliği ve güzelliği var.Doğal güzelliği bir harika.Ayrı bir özelliği var demiştim.Ana merkezlere uzak bir dağ köyü olmasına rağmen okuma-yazma oranı yüksek,bilinçli insanların yaşadığı bir köy.Bu yönüyle biraz Şenkaya’yı andırıyor.Ayrıca Deniz Gezmiş’i üç gün misafir etmiş,koruyup kollamıştır.
Öğrenci sayısının azlığı nedeniyle eskiyen okulun yerine iki derslikli bir bina yapılmış.Üniversiteyi bitirince kendi alanında iş bulamayan bir genç vekil öğretmen olarak atanmış. Otelcilik-turizm okumasına rağmen öğretmenliğe kısa sürede intibak etmiş,,öğretmen yetiştiren kurumlardan mezun olanları aratmayacak çalışmalarda bulunmuştur.Üstün yeteneğini kullanarak okulla ilgili projeler üretmiş,köylü,muhtar ve imamla işbirliği yaparak onların maddi ve manevi desteklerini alıp, projelerini bir bir hayata geçirmiştir.

Önce köy meydanı ile okul arasındaki yola (tahminen beş yüz metre) taş döşetmiş, ocukların çamura saplanmadan okula gelmelerini sağlamıştır.Meyilli olan okul bahçesini teraslayarak,teraslar arasına taş duvar yaptırıp bahçenin meyilini ortadan kaldırmış,bahçeyi de olağan dışı bir şekilde ağaçlandırmıştır.Çok değişik süs bitkileri,meyve ağaçları ve şifalı bitkiler dikmiştir.Adeta botanik bahçesini andırıyordu.Mevsim sonbahar olmasına rağmen Kasım ayında okul bahçesinde dut yediğimi hatırlıyorum.

Dersliğe gelince ilginç bir şekilde donatılmış; sıra yerine masa,oturak yerine sandalye konularak alışılmışın dışında bir oturma düzeni sağlanmış. Dersliğin tabanı ev gibi düşenmiş,pencereler perdeli,bir tarafı mutfak,bir tarafında çay makinesi,diğer tarafta televizyon,başka bir yerde fotokopi makinesi bilgisayar,kısacası eğitim-öğretimle ilgili ne varsa hepsi derslikte mevcut.Çocuklar yoruldukları ,ilgileri dağıldığı zaman kalkıyor,çaylarını alıp bir kenarda içerek dinleniyorlar. Karnı acıkanlar da dersliğin bir köşesindeki mutfakta karınlarını doyuruyor .Her yerde ve her şeyde belli bir düzen var.Çocuklar bunları serbestçe yapmalarına rağmen sınıfta bir kargaşa olmuyor,her şey bir olgunluk içinde yürüyor.Beş sınıfın bir arada okutulmasına rağmen sınıfın eğitim-öğretim düzeyi de oldukça yüksek.İşte Avrupa. Hatta olanakları göz önüne alındığında Avrupa’nın da ötesinde. Öğretmenimizin yaptığı çalışmalar bu kadarla da sınırlı değil.Ancak yazıda bu kadarına değinebildim.
Sıra dışı çalışmaları ile çevreye örnek olan öğretmenimize,ona maddi ve manevi desteği esirgemeyen köy muhtarına ve Ahmetler Köylülerine tekrar teşekkürler.
Selahattin ALTAŞ


Yıl 1943.
Genç Mustafa’nın tayini kütüphaneci olarak Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesi’ne çıkar. Devlet memurluğu o dönemde süper bir şey, çünkü özel sektör falan yok. Bizimki kütüphanede heyecanla okurları bekler; bir gün olur, beş gün olur, gelen giden yok. Etraftakilerle konuşur, herkese anlatır:
“Bakın kütüphane bomboş duruyor, gelin kitap okuyun.” Gelen giden olmaz. Amirlerine durumu bildirir.

– Kardeşim otur oturduğun yerde, maaşını düzenli alıyon mu, almıyon mu?
– Alıyorum.
– Eee, o zaman ne karıştırıyon ortalığı, gelen giden olsa maaşın mı artacak? Başına daha fazla bela alacan, O kütüphaneye yıllardır kimse gelmez zaten.
23 yaşındaki genç memur “Ne yapayım, ne yapayım?” diye düşünür durur. Sonunda aklına bir fikir gelir, eşine söyler. Eşi önce “Deli misin bey?” der, ama kocasının bir şeyler üretme, işe yarama çabasını yakından görünce fikri kabullenir. O dönem devletteki amirlerinin çıkardığı tüm engellerin tek tek, bin bir güçlükle üstesinden gelir. Çünkü o zaman da şimdiki gibi, “Aman bir şey yapmayalım da başımıza bir iş gelmesin. Çalışsan da aynı maaş, çalışmasan da” zihniyeti var.
O bıyıklı, kravatlı, asık yüzlü, sigara kokan, ülkesine gram faydası olmayan bürokratları zorlukla ikna eder ve bir eşek alır. İki tane de sandık yaptırır. İki sandığa, kalınlığına göre 180-200 kitap sığar. Sandıkların üstüne “Kitap İdare Sandığı” yazar. Kitapları eşeğe yükler ve köy köy gezmeye başlar.
Kütüphaneye de bir yazı asar:
“Sadece Pazartesi ve Cuma günleri açıyoruz.”
Köydeki çocuklar şaşırır. Eşeğe bir sürü kitap yüklemiş bir amca, o gariban çocukların küçücük ellerine kitapları verir. Düşünün, Noel Baba gibi. Noel Baba yalan, Mustafa Amca ise gerçek. Geyikler yerine eşeği var. Eşek de daha gerçek, Mustafa Amca da. “Çocuklar bunları okuyun, aranızda da değişin. On beş gün sonra aynı gün gelip alacağım. Aman
yıpratmayın, diğer köylerdeki arkadaşlarınız da okuyacak” der.
Mustafa artık Ürgüp’teki kütüphanede bir iki gün durmakta, diğer günler eşeği Yüksel’le köy köy gezmektedir. Köylerdeki çocuklar Eşekli Kütüphaneciyi her seferinde alkışlarla karşılarlar. Kalpleri küt küt atar heyecandan, sevinç içinde yeni kitapları beklerler. Mustafa Amca’nın ünü etrafa yayılır. Diğer devlet memurları makam odalarında sıcak sıcak oturup iş yapmazken, Mustafa’nın eşeği Yüksel yediği otu hepsinden fazla hak etmektedir.
Zamanla insanlar kütüphaneye de gelmeye başlar. Mustafa bakar ki kütüphaneye kadınlar hiç gelmiyor. Zenith ve Singer’e mektup yazar:

“Bana dikiş makinesi yollayın, firmanızın adını kütüphanenin girişine kocaman yazayım.” der. Zenith dokuz tane, Singer bir tane dikiş makinesi yollar (ilk sponsorluk faaliyeti). Salı günlerini kadınlar günü yapar. Kumaşı alan kadın kütüphaneye koşar. On makine yetmediği için sıra oluşur. Sırada bekleyen kadınların eline birer kitap verir, beklerken okusunlar diye. Okuma-yazma oranının düşüklüğünü görünce halk evlerine okuma yazma kursları vermeye gider. Halıcılık kursları başlatır, bölgede halıcılığı canlandırır.
Bu arada valilik Mustafa hakkında dava açar, “Kendi görev tanımı dışında davranıyor” diye. 50 yaşına gelen Mustafa Amca baskıyla emekli edilir. Mustafa Amca köylüler arasında efsane olur, yıllar geçtikçe köylerdeki çocuklarda okuma aşkı yerleşir.
2005 yılında Mustafa Amca vefat eder. Tüm Kapadokya çok üzülür, aralarında toplanırlar. Ürgüp’e “Eşekli Kütüphaneci” Mustafa GÜZELGÖZ ve eşeğinin heykelini dikerler.(Salih Güler’in facebook sayfasından alıntı)
DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİ
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum Bütün çiçeklerini getirin buraya, Öğrencilerimi getirin, getirin buraya, Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer Bütün köy çocuklarını getirin buraya, Son bir ders vereceğim onlara, Son şarkımı söyleyeceğim, Getirin, getirin…ve sonra öleceğim. Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Kir ve dağ çiçeklerini istiyorum, Kaderleri bana benzeyen, Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları Geniş ovalarda kaybolur kokuları… Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri Hepinizi, hepinizi istiyorum, gelin görün beni, Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni. Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini Bacımın suladığı fesleğenleri, Koy çiçeklerinin hepsini, hepsini, Avluların pembe entarili hatmisini, Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın, Aman Isparta güllerini de unutmayın Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum. Getirin, dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum. Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Ben köy öğretmeniyim, bir bahçıvanım, Ben bir bahçe suluyordum, gönlümden, Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden, Ne güller fışkırır çilelerimden, Kandır, hayattır, emektir benim güllerim, Korkmadım, korkmuyorum ölümden, Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin. Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Baharda Polatlı kırlarında açan, Güz geldi mi Kop dağına göçen, Yörükler yaylasında Toroslarda eğleşen, Muş ovasından, Ağrı eteğinden, Gücenmesin bütün yurt bahçelerinden Çiçek getirin, çiçek getirin, örtün beni, Eğin türkülerinin içine gömün beni. Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, En güzellerini saymadım çiçeklerin, Çocukları, öğrencileri istiyorum. Yalnız ve çileli hayatimin çiçeklerini, Köy okullarında açan, gizli ve sessiz, O bakımsız, ama kokusu essiz çiçek. Kimse bilmeyecek, seni beni kimse bilmeyecek, Seni beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek. Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Ben mezarsız yaşamayı diliyorum, Ölmemek istiyorum, yasamak istiyorum, Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın, Tarumar olmasın istiyorum, perişan olmasın, Beni bilse bilse çiçekler bilir, dostlarım, Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim, Çiçeklerde açar benim gizli arzularım. Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Okulun duvarı çöktü altında kaldım, Ama ben dünya üstündeyim, toprakta, Yaz kış bir şey söyleyen toprakta, Çile çektim, yalnız kaldım, ama yasadım, Yurdumun çiçeklenmesi için daima yaşadım, Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir. Simdi sustum, örtün beni, yatırın buraya, Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya. ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
CEYHUN ATUF KANSU |
“Bana çiçek getirin, dünyanın bütün çiçeklerini buraya getirin.” — Köy öğretmeni Şefik Sınıg’in son sözleri.

Amaçlar ve Basamakları


Eğitim – öğretim dendiğinde akla okul gelse de kendi hayatlarımıza baktığımızda görüyoruz ki öğrendiklerimizin çoğu yaşam tecrübelerimizdir.Bu nedenle bize düşen, çocuklarımıza yaşam tecrübeleri geliştirebilecekleri ortamı yaratmaktır.
BEYİN OKUMAYI NASIL ÖĞRENİYOR?

Aşağıda açıklanan okuma ,yazma anlama ve anlatımla ilgili merkezlerin işlevleri , sadece bu merkezlerle doğrudan ilgili olan derslerin öğretmenleri değil , her öğretmen tarafından bilinmesi gerekmektedir.Bu merkezlerin varlığından ve nasıl çalıştıklarından habersiz olmak yanlış uygulamalara neden olabilir . Öğretmenin çabasının boşa harcanmasına harcadığı eforun karşılığını alamamasına neden olabilir.Öğrencilerin hayatta ilk defa karşılaştıkları kelimelerle dolu bir metinin anlaşılması için öğretmen ne kadar “anlayarak okuyun” derse desin anlamak yada anlamamak öğrencilerin elinde değildir.Her insan yüz kilogramlık yükü kaldırmak ister . Ancak fiziksel gücümüz buna yeterli olmayabilir. Fiziksel gücümüz buna yeterli değilse kaldırabilir miyiz ? Yine herkes güzel şarkı söylemek ister .Bunun için önce güzel bir ses için uygun gırtlak yapısı ile ses telleri ve sonra eğitilmiş bir ses ister.Bu özelliklere sahip olmayan birisine ille de güzel bir şarkı söyleyeceksin denilse söyleyebilir mi ? Her öğrenci anlamak ister ancak merkez anlamasına izin vermediği müddetçe anlaması mümkün değildir. Bu izne davetiye çıkartılması işi öğretmenin görevidir. Bu merkezlerin görevleri ve işleyişleri bilinirse ve bilinçli bir şekilde merkezlerin işlemesine yardımcı olunursa daha verimli ve etkin sonuçlar alınır. Her hangi bir derste kırk kişilik bir sınıftan 35 öğrenci 1 (bir) alıp başarısız duruma düşmesinin nedeni ne olabilir.Eğitim biliminin verilerine göre bunun doğruluğunun izahı mümkün değildir.Okuma , anlama , anlatma yazı yazma , dil öğrenme ve diğer eğitim – öğretimle ilgili beyin merkezleri aşağıda da izah edileceği gibi fotoğraf makinesine benzer bir şekilde çalışırlar.Bu merkezlerden bir çoğu gördüğü ve duyduğu şeylerin anlamları ile birlikte fotoğraflarını çeker.Bu duruma göre konuların kavratılması için o konuların anlamları ile birlikte görüntülerinin beyinde oluşması gerekir.Bunun içinde konuların somut hale getirilmesi görsel ve işitsel araçların kullanılması gerekmektedir. Her somut nesne sınıfa getirilemeyebilir. Böyle durumlarda iyi bir iletişimin olması ve kavratılmaya çalışılan konu yada konuların aslına uygun görüntülerinin öğrencilerin beyinlerinde oluşması için uygun kanallar yani öğretim yöntemleri kullanmalıdır.Bundan birkaç yıl önce TRT de bu konuyla ilgili bir program yayımlanmaktaydı. Ne maksatla konulduğu önemli değil ama öğretmen için çok faydalıydı ve bu konuyla de ilgili olduğu için hatırlanmasında yarar vardır.İki yarışmacıdan birisinin önünde somut bir eşya vardı .Diğer yarışmacı bunu görmüyordu. Birinci şahıs eşyaya bakarak onu anlatıyordu. Anlatılan bu eşyanın görüntüsü ikinci yarışmacının kafasında oluşmasını sağlamaya , ikincisi anlatılanlara dayanarak nesneyi tanımaya ve resmini yapmaya çalışıyordu.Görmediği nesnenin resmini yapan yarışmayı kazanıyordu.
Beyin kafatasının içinde sinir dokusundan yapılmış bir organdır. Çok iri bir cevizi andırır.Ortalama yetişkin bir erkeğin beyni 1 350 gr . kadının da 1250 gr dır . İnsanların zeka durumları beynin ağırlığına değil beyindeki kıvrımlara bağlıdır.Bir beyinde ne kadar kıvrım varsa insan o oranda zekidir. Beyinde merkezlerin yanı sıra okuma ve okuma il ilgili merkezler vardır. Okuma , anlama , konuşma , dil oluşturma , aritmetik ,tanıma , görme , görmeyle ilgili hatırlama merkezleri gibi.
Okuma eğitimi çocuğun çevresi ve çevresi ile ilişkileri , ilgi ve benimsemeleriyle doğrudan ilgilidir.Göz okunan metne ne kadar alışık ise bir sıçramada kavradığı alan o kadar geniş olur( basamak 1).
Okuma sürekli ve gittikçe artan bir tempoyla yapılan uygulama sonucu üzerinde kayarak ilerlemez göz kasları ile zihindeki okuma merkezinin motorize olmasına dayanır. Bir yazıyı okurken göz satır , birbiri arkasına sıçrama yaparak satırın belirli bir parçasını görür her sıçramanın arkasından bir duraklama yapar ,sonra yeni bir durum alarak satırın belirli bir parçasına geçer. Gözümüz 13 veya 19 derecelik bir açıyla bakar, 2cm lik bir kısmı net olarak görür. Sol taraftaki alan okunurken sağ taraftaki bilgileri okunmaya hazır hale gelir ( basamak 3-4-5) daha sonra da bahsedileceği gibi” görme ile hatırlama merkezi “ ile “ işitilen sözleri hatırlama merkez” inde görülen ve işitilen sözlerin anlam ve fotoğrafları depolandığından hızlı okumanın olabilmesi için seçilecek metinlerdeki kelimeleri, daha önce öğrencilerin hayatının bir bölümünde görmüş ve tanımış olmaları gerekmektedir.Böyle durumda öğrenci kelimeyi görür görmez bir bütün halinde tanır ve göz satır üzerinde kaymadan diğer kelimeye sıçrama yapar.Hızlı okumanın sihirli değneği işte budur. Ağır okuyan öğrenciler için seçilecek metinler öğrencilerin yakın çevreleri, yaşantıları, çevrede söylenen maniler , masallar, tekerlemeler ve şiirlerden oluşturulmalı.
Belli bir öğrenci düzeyine göre hazırlanan, dergilerdeki metinler ve öğrencilerin ilgi duymadıkları diğer metinler öğrencilerin okuma hızını arttırıp okuma zevki vereceği yerde okumadan soğumalarına neden olmaktadır.
Hayatta en çok yer alan okuma şekli sessiz okumadır. Sessiz okumada bir takım baş ve dudak hararetleri yapmamalı, kelimeleri ve satırları parmakla veya kalemle izlememelidir (basamak 3-8).
Sesli okumanın ilk kelimeleri kusursuz söylemek, doğru , tabii şivemize uygun bir şekilde konuşur gibi okumaktır (basamak 4-5).
a- Öğretmen ve öğrenci bir parçayı sesli okurken öteki öğrencilerin okunanı her zaman kendi kitaplarından izlemeleri doğru değildir. Okunanı dikkatli dinleyerek anlamaya ve güzel okumanın tadına varmaya çalışmaları gerekmektedir.
b- Yanlışları düzeltme okuma sonuna bırakılmalıdır.
c- Bir parçanın okunması gereksiz yere tekrarlanmamalıdır. Öğrenciyi okumadan soğutan sebeplerden biri de budur. Okuma kurallarını bozmadan öğrenciler ne kadar hızlı okurlarsa okusunlar müdahale edilmemeli , hızlı okumaya teşvik edilmelidir.Göz ne kadar hızlı hareket ederse etsin asla beynin kavrama ve algılama hızına ulaşamaz.Hızlı okunduğunda anlayamamamızın nedeni beyin ile iletişim kuramamaktır. Öğrencilerin kavrama merkezlerinin uyarılması, uyanık tutulması, okunanı yada söyleneni anlaması için hazır bulmuşluk durumuna getirilmesi gerekir. Anlama ve algılama merkezi uyarılmamışsa veyahut öğrencilerin anlama merkezlerinin kapasitesi zorlanmaya çalışılırsa anlama olayı gerçekleşemez, ezberleme olayı olmuş olur. Zorlama ile ya da baskıyla anlamanın olması mümkün değildir. Anlamaya yönelik çalışmalarda öğretmen, o zaman dilimine düşen oranda öğrencilerin anlama kapasitesini ulaşabilmelerini sağlamaya çalışmalıdır.
“Görme ile hatırlama merkezi” inde bu güne kadar gördüğümüz her şeyin fotoğraflarıyla anlamları saklıdır .Gördüğümüz her şeyin fotoğrafları bu büyük arşivdeki öteki fotoğrafların yanına depolanır. Bu olay sonsuz bir hızla ve biz farkına varmadan meydana gelir. İşte eğitim – öğretim etkinliklerinde öğrencilere öğretilen şeylerin fotoğraflarının depolanması ve zamanı geldiğinde kullanabilmesi için konuların somutlaştırılarak işlenmesi, görsel araçların kullanılması, göze dayalı öğrenci merkezli yöntemlerle derslerin işlenmesi gerekmektedir.
Çocuk görmediği bir şeyin görme ile ilgili hatırlama merkezinde fotoğrafını nasıl çekecek? Ya aslına uymayan bir fotoğraf uyduracak yada hayal ettiği şekilde bir fotoğraf oluşturacak . Bunun aksine bir yol izlendiği zaman onun adı ezberleme olur . Eğitim – öğretimde ise ezberin yeri yoktur.
“İşitilen sözleri hatırlama merkezinde” otomatik olarak işittiğimiz her sözün anlamı ve fotoğrafı depolanır . Bir kelimeyi işittiğimiz zaman bu merkezde kelimenin anlamı görüntüsü belirir. İşte öğrencilere öğreteceğimiz her kelimenin anlam ve görüntüsün bu merkezde aslına uygun kaydedilebilmesi ve o kelimenin öğrencilerin beyni tarafından aslına uygun bir şekilde resminin çekilmesi için uygun yöntemlerle öğretilmesi gerekmektedir.
Yabancı dil öğretiminde, görme ile ilgili hatırlama merkezi , işitilen sözleri hatırlama merkezi , yazılı kelimelerin görme ile ilgili hatırlama merkezi , diğer merkezler ve dil oluşturma merkezinin ayrı ayrı ve birbirleriyle bağlantılı fonksiyonları vardır.Dil eğitim – öğretiminde diğer merkezlerin fonksiyonlarına ayrıca değinilmeye gerek yoktur. Dil öğretiminde de bu merkezlerdeki oluşum yukarıda açıklandığı şekildedir. Dil öğretmenlerinin en fazla dikkat etmesi gerek husus öğrettikleri kelimelerin , ilgili merkez tarafından , asıl fotoğraflarını çekilmesidir. Soyut olarak (ezbere ) öğretilmeye çalışılan bir kelimenin fotoğrafı beyinde nasıl oluşacak ? Her öğrenci görmediği bu kelimenin fotoğrafını ya hayali çekecek yada uyduracak . Cümle kalıpları ve zamanların öğretimin de eylemlerle kavratılmaya çalışılmalıdır.
Yazılacak kelimelerin görüntüleri yazı yazma merkezinde hazırlanır. Yazı yazmak istediğimiz zaman görüntüler , beynin sol yarım küresindeki kolun oynatıcı merkezine geçerler ve oradan da sağ el kaslarına ulaşırlar.Solak olan kimselerde , görüntüler sağ yarım küreye geçerler. Öğrenciler , yukarıda izah edildiği şekilde beyindeki yazı yazma merkezinden kaynaklanmayan bir nedenle sol elle yazı yazmaya çalışılırsa müdahale beyindeki yazı yazma merkezinde kaynaklanmayan bir nedenle sol elle yazı yazmaya çalışılırsa müdahale edilmeli , bu durum alışkanlık haline getirilmeleri engellenmeli , diğer durumda müdahale edilmemelidir.Beyinde görüntüleri hazırlanan kelimelerin yazılması için kolun oynatıcı merkezine ve oradan da el kaslarına ulaştığı zaman yazma işlemi başlar.Her öğrenci el kaslarının farklılığından dolayı farklı şekillerde yazarlar. Buna yazı tarzı , biçimi yada şekli deriz. Her öğrencinin aynı şekilde yazı yazmaları beklenmemeli , kendi tazında en iyisini yazmaları sağlanmalıdır.



Yıllar önce görevdeyken hazırladığım aşağıdaki İngilizce öğretimi power point sunusu haberim olmadan alınmış, başka bir ifadeyle çalınmış ve siteye konulmuştur. İnternette dolaşırken gördüm. Keşke iznim alınarak konulsaydı.
Power Piont sunusu.53 sayfadan ibaret.Tüm sayfaları her sayfa bitiminde teker teker tıklayınız.
Eğitim – öğretim dendiğinde akla okul gelse de kendi hayatlarımıza baktığımızda görüyoruz ki öğrendiklerimizin çoğu yaşam tecrübelerimizdir. Bu nedenle bize düşen, çocuklarımıza yaşam tecrübeleri geliştirebilecekleri ortamı yaratmaktır.

Canım babam eline,
emeğine sağlık .Site çok güzel,öğretici.
Sağ ol Kızım.
Üzgünüm.Bahsettiğiniz konu hakkında bir bilgim yok.