Eğitim-Öğretim Sayfası

Eskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir Emlak

Bir Öğretmenin Anıları:Bölüm :lll/1 ( Bilgi paylaştıkça çoğalır)

BÖYLE MUHTARLAR DA VAR!

Okulu ziyarete gitmiştik. Okul binası şirin bir tepedeydi. Yamaca yaslanan köyün güneyindeki tepenin üzerindeydi. Tepenin hafif meyilli kısımları düzeltilip okul binası, arta kalan kısım ise oyun bahçesi yapılmıştı. Bina iki derslikliydi. Binanın üç tarafındaki arazi hafif meyilli diğer tarafı uçurumdu. Çocuklar yuvarlanmasın, topları uçmasın diye ağaç çitlerle çevrilmiş, bir dönüme yakın kısmı bir dönem çalışkan bir öğretmen tarafından okul bahçesi olarak çam ve çınar ağaçları ile ağaçlandırılmıştı. Hafif meyilli yamaçlarda seyrek zeytin ,keçi boynuzu, yaban mersini vb ağaçları vardı. Uçurum olan kısımda ise yaban zeytini, yaban mersini, keçi boynuzu ve maki tipi çalılıklar arasında kendiliğinden biten çam ağaçları vardı. Ağaçlar arasında çıkan yeşil, yeşil-beyaz ve kırmızı yapraklı sarmaşıklar ağaçları oya gibi işlemiş, güzel bir manzara oluşturmuştu. Çam ve çınar ağaçları kırk-elli yaşlarındaydı. Çocuklar onların gölgesinde oynuyor, kuşlarla birlikte şarkılarını söylüyorlardı. Manzara bir ormanı andırıyordu. Bir yıl sonra gittiğimizde gözlerime inanamadım. Kel bir tepe ve okul binası vardı. Bahçeyi dolaştığımda kırk-elli yıllık çam ve çınar ağaçlarının kütükleri gözüme takıldı. Konuyu öğretmenle görüştüğümde, öğrenci sayısı artmış, iki derslikli bina yetersiz kalınca yeni bir binanın yapılması, uygun bir arsa bulunamadığından okul binası için ağaçların kesilmesi gündeme gelmişti. Öğretmen ağaçları kestirmemek için epeyce direndiğini ancak muhtarın dinlemediğini ifade etti. Muhtar hiç kimseyi dinlemeden motorlu hızarla bütün çamları katletmiş, güya okul yeri açmıştı. Artık kuşlar yuvarlarını yapamayacak, örümcekler ağlarını öremeyecekti. Kendi kendime şöyle düşündüm. Muhtar da bu okulda okumuştu. Bu kadar ağacı katleden zihniyette olan birinin okuması için okula gerek var mı? Kesilen ağaçları savunmanın hiçbir mantıklı açıklaması olur mu? Yapılacak okuldan aynı zihniyette öğrenciler yetişecekse böyle bir okulun yapılmasına gerek var mı? Bana göre yoktur. Bırakın orası öyle kalsın! Başka bir yere yapın. Muhtar için çamların ne önemi var. Köy arazisi verimli topraklarla kaplı ,seracılıkta ve meyve tarımında büyük para var. Böyle verimli toprakların yerine okul yapılıp işgal edilir mi hiç? Keselim çamları ,yapalım okulu. İnanın katledilen çamların yerine yapılan okuldan değil o köye hiç kimseye hayır gelmez diye düşünüyorum. Orman idaresi , orman niteliğindeki ağaçların katledilmesi hususunda, gerekeni yapamadı diye düşünüyorum. Kesenin yanına kar kaldı. Konu çevreciliğe, ağaç ve orman sevgisine geldiğinde mangalda kül bırakmayanlar da işin üstesinden gelemediler diye aklıma geliyor. Ormanlara, yaratıklar içinde en büyük zarar, ,insanlar tarafından verilmektedir. İnsanların müdahalesine maruz kalmayan ormanlar kısa zamanda gelişir, zenginleşir ve sıklaşırlar.90’lı yıllarda Şenkaya çevresi terörün baskısı altındaydı. Teröristler ormanlara yuvalanmıştı. Tanıdığım birkaç köy muhtarı bu yüzden hastalanmış ve hayatını kaybetmişti. İnsanlar korkusundan ormana gidemiyor, hayvanlarını ormanda otlatamıyorlardı. Orman idaresi de ormanları korumakla görevli ‘bakım memurlarını ‘merkeze çekmişti. Bu süre zarfında insanlardan uzak kalan seyrelmiş ormanlar sıklaşmaya, kendini yenilemeye başladı. Gelişip daha da güzelleşti. Selahattin ALTAŞ

Adam 48 yıl önceki ilkokul öğretmenini parkta görünce, utanarak yanına yaklaşıp “hocam beni tanıdınız mı?” dedi.İhtiyar öğretmen:- Hayır tanımadım.Adam:- Hocam nasıl tanımazsınız!.. Ben ilkokul öğrenciniz M….a. Hocam sınıfımızda bir arkadaşın saati kaybolmuştu. Ben almıştım. Siz de “herkes kalksın ve ellerini tahtaya dayasın, arama yapacağım” demiştiniz. Ben utanmış ve çok korkmuştum. Sizin ve arkadaşlarımın yüzüne nasıl bakacağım diye soğuk terler döküyordum… Sizden bir komut daha geldi.”Şimdi herkes gözlerini kapatsın.” Ortalarda bir yerdeydim. Aranma sırası bana gelmişti. Saati cebimden sessizce almış, devamla, aynı sessizik içinde son arkadaşa kadar aramayı sürdürmüştünüz. Sonra bizi yerimize oturtup bana ve hiç kimseye hiç bir şey söylemeden saati sahibine vermiştiniz.Büyüdükçe içimde büyüttüm bu davranışınızı… Hocam ben şimdi 60 yaşındayım. Düşünüyorum da şu hayattaki en büyük dersi, o gün sizden almışım. Her aklıma gelişinde sarsıldım ve her aklıma gelişinde kendimi sizden kalan erdemin koruyucu gölgesinde hissettim. “Utancı bilerek yaşamak korkunç…Daha da korkuncu, bilerek yaşatmak.” der Edip Cansever.Hocam siz bana o utancı yaşatmadınız. Yaşasaydım unutur muydum, doğrusu bilmiyorum. Ama beni utandırmamanızı hiç unutmadım Hocam.Şimdi hatırladınız mı beni?İhtiyar öğretmen yan yana oturdukları bankta öğrencisine yaslanarak:- O olayı ertesi gün unutmuştum ben. Şimdi sen anlatınca hatırladımSizlere “gözlerinizi kapatın” dediğimde ben de gözlerimi kapatmıştım. O yaştaki her çocuğun düşebileceği yanılgıya düşen öğrencime karşı içimde bir yargı oluşsun istememiştim.O sen miydin?Bilmiyordum, nasılsın ?alıntı

TEŞEKKÜRLER ÖĞRETMENİM VE MUHTARIM!


Manavgat-Konya karayolundan sola saparak kimi zaman orman,kimi zaman makilikler arasından kıvrıla-büküle Ahmetler Köyü’ne vardık.Ahmetler Köyü; Torosların eteğinde,deniz seviyesinden yaklaşık yedi yüz metre yüksekte, Karpuz Çayı kanyonunun Ahmetler bölümünün kenarında kurulmuş,Toroslara özgü bir köy.Köyün kendisine has bir özelliği ve güzelliği var.Doğal güzelliği bir harika.Ayrı bir özelliği var demiştim.Ana merkezlere uzak bir dağ köyü olmasına rağmen okuma-yazma oranı yüksek,bilinçli insanların yaşadığı bir köy.Bu yönüyle biraz Şenkaya’yı andırıyor.Ayrıca Deniz Gezmiş’i üç gün misafir etmiş,koruyup kollamıştır.
Öğrenci sayısının azlığı nedeniyle eskiyen okulun yerine iki derslikli bir bina yapılmış.Üniversiteyi bitirince kendi alanında iş bulamayan bir genç vekil öğretmen olarak atanmış. Otelcilik-turizm okumasına rağmen öğretmenliğe kısa sürede intibak etmiş,,öğretmen yetiştiren kurumlardan mezun olanları aratmayacak çalışmalarda bulunmuştur.Üstün yeteneğini kullanarak okulla ilgili projeler üretmiş,köylü,muhtar ve imamla işbirliği yaparak onların maddi ve manevi desteklerini alıp, projelerini bir bir hayata geçirmiştir.

Önce köy meydanı ile okul arasındaki yola (tahminen beş yüz metre) taş döşetmiş, ocukların çamura saplanmadan okula gelmelerini sağlamıştır.Meyilli olan okul bahçesini teraslayarak,teraslar arasına taş duvar yaptırıp bahçenin meyilini ortadan kaldırmış,bahçeyi de olağan dışı bir şekilde ağaçlandırmıştır.Çok değişik süs bitkileri,meyve ağaçları ve şifalı bitkiler dikmiştir.Adeta botanik bahçesini andırıyordu.Mevsim sonbahar olmasına rağmen Kasım ayında okul bahçesinde dut yediğimi hatırlıyorum.

Dersliğe gelince ilginç bir şekilde donatılmış; sıra yerine masa,oturak yerine sandalye konularak alışılmışın dışında bir oturma düzeni sağlanmış. Dersliğin tabanı ev gibi düşenmiş,pencereler perdeli,bir tarafı mutfak,bir tarafında çay makinesi,diğer tarafta televizyon,başka bir yerde fotokopi makinesi bilgisayar,kısacası eğitim-öğretimle ilgili ne varsa hepsi derslikte mevcut.Çocuklar yoruldukları ,ilgileri dağıldığı zaman kalkıyor,çaylarını alıp bir kenarda içerek dinleniyorlar. Karnı acıkanlar da dersliğin bir köşesindeki mutfakta karınlarını doyuruyor .Her yerde ve her şeyde belli bir düzen var.Çocuklar bunları serbestçe yapmalarına rağmen sınıfta bir kargaşa olmuyor,her şey bir olgunluk içinde yürüyor.Beş sınıfın bir arada okutulmasına rağmen sınıfın eğitim-öğretim düzeyi de oldukça yüksek.İşte Avrupa. Hatta olanakları göz önüne alındığında Avrupa’nın da ötesinde. Öğretmenimizin yaptığı çalışmalar bu kadarla da sınırlı değil.Ancak yazıda bu kadarına değinebildim.

Sıra dışı çalışmaları ile çevreye örnek olan öğretmenimize,ona maddi ve manevi desteği esirgemeyen köy muhtarına ve Ahmetler Köylülerine tekrar teşekkürler.
Selahattin ALTAŞ

Yıl 1943.

Genç Mustafa’nın tayini kütüphaneci olarak Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesi’ne çıkar. Devlet memurluğu o dönemde süper bir şey, çünkü özel sektör falan yok. Bizimki kütüphanede heyecanla okurları bekler; bir gün olur, beş gün olur, gelen giden yok. Etraftakilerle konuşur, herkese anlatır:

“Bakın kütüphane bomboş duruyor, gelin kitap okuyun.” Gelen giden olmaz. Amirlerine durumu bildirir.

– Kardeşim otur oturduğun yerde, maaşını düzenli alıyon mu, almıyon mu?

– Alıyorum.

Eee, o zaman ne karıştırıyon ortalığı, gelen giden olsa maaşın mı artacak? Başına daha fazla bela alacan, O kütüphaneye yıllardır kimse gelmez zaten.

23 yaşındaki genç memur “Ne yapayım, ne yapayım?” diye düşünür durur. Sonunda aklına bir fikir gelir, eşine söyler. Eşi önce “Deli misin bey?” der, ama kocasının bir şeyler üretme, işe yarama çabasını yakından görünce fikri kabullenir. O dönem devletteki amirlerinin çıkardığı tüm engellerin tek tek, bin bir güçlükle üstesinden gelir. Çünkü o zaman da şimdiki gibi, “Aman bir şey yapmayalım da başımıza bir iş gelmesin. Çalışsan da aynı maaş, çalışmasan da” zihniyeti var.

O bıyıklı, kravatlı, asık yüzlü, sigara kokan, ülkesine gram faydası olmayan bürokratları zorlukla ikna eder ve bir eşek alır. İki tane de sandık yaptırır. İki sandığa, kalınlığına göre 180-200 kitap sığar. Sandıkların üstüne “Kitap İdare Sandığı” yazar. Kitapları eşeğe yükler ve köy köy gezmeye başlar.

Kütüphaneye de bir yazı asar:

“Sadece Pazartesi ve Cuma günleri açıyoruz.”

Köydeki çocuklar şaşırır. Eşeğe bir sürü kitap yüklemiş bir amca, o gariban çocukların küçücük ellerine kitapları verir. Düşünün, Noel Baba gibi. Noel Baba yalan, Mustafa Amca ise gerçek. Geyikler yerine eşeği var. Eşek de daha gerçek, Mustafa Amca da. “Çocuklar bunları okuyun, aranızda da değişin. On beş gün sonra aynı gün gelip alacağım. Aman
yıpratmayın, diğer köylerdeki arkadaşlarınız da okuyacak” der.

Mustafa artık Ürgüp’teki kütüphanede bir iki gün durmakta, diğer günler eşeği Yüksel’le köy köy gezmektedir. Köylerdeki çocuklar Eşekli Kütüphaneciyi her seferinde alkışlarla karşılarlar. Kalpleri küt küt atar heyecandan, sevinç içinde yeni kitapları beklerler. Mustafa Amca’nın ünü etrafa yayılır. Diğer devlet memurları makam odalarında sıcak sıcak oturup iş yapmazken, Mustafa’nın eşeği Yüksel yediği otu hepsinden fazla hak etmektedir.

Zamanla insanlar kütüphaneye de gelmeye başlar. Mustafa bakar ki kütüphaneye kadınlar hiç gelmiyor. Zenith ve Singer’e mektup yazar:

“Bana dikiş makinesi yollayın, firmanızın adını kütüphanenin girişine kocaman yazayım.” der. Zenith dokuz tane, Singer bir tane dikiş makinesi yollar (ilk sponsorluk faaliyeti). Salı günlerini kadınlar günü yapar. Kumaşı alan kadın kütüphaneye koşar. On makine yetmediği için sıra oluşur. Sırada bekleyen kadınların eline birer kitap verir, beklerken okusunlar diye. Okuma-yazma oranının düşüklüğünü görünce halk evlerine okuma yazma kursları vermeye gider. Halıcılık kursları başlatır, bölgede halıcılığı canlandırır.

Bu arada valilik Mustafa hakkında dava açar, “Kendi görev tanımı dışında davranıyor” diye. 50 yaşına gelen Mustafa Amca baskıyla emekli edilir. Mustafa Amca köylüler arasında efsane olur, yıllar geçtikçe köylerdeki çocuklarda okuma aşkı yerleşir.

2005 yılında Mustafa Amca vefat eder. Tüm Kapadokya çok üzülür, aralarında toplanırlar. Ürgüp’e “Eşekli Kütüphaneci” Mustafa GÜZELGÖZ ve eşeğinin heykelini dikerler.(Salih Güler’in facebook sayfasından alıntı)

DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİ

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Bütün çiçeklerini getirin buraya,
Öğrencilerimi getirin, getirin buraya,
Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer

Bütün köy çocuklarını getirin buraya,
Son bir ders vereceğim onlara,
Son şarkımı söyleyeceğim,
Getirin, getirin…ve sonra öleceğim.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Kir ve dağ çiçeklerini istiyorum,
Kaderleri bana benzeyen,
Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları

Geniş ovalarda kaybolur kokuları…
Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri
Hepinizi, hepinizi istiyorum, gelin görün beni,
Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini
Bacımın suladığı fesleğenleri,
Koy çiçeklerinin hepsini, hepsini,
Avluların pembe entarili hatmisini,

Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın,
Aman Isparta güllerini de unutmayın
Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum.
Getirin, dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Ben köy öğretmeniyim, bir bahçıvanım,
Ben bir bahçe suluyordum, gönlümden,
Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden,


Ne güller fışkırır çilelerimden,
Kandır, hayattır, emektir benim güllerim,
Korkmadım, korkmuyorum ölümden,
Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Baharda Polatlı kırlarında açan,
Güz geldi mi Kop dağına göçen,
Yörükler yaylasında Toroslarda eğleşen,
Muş ovasından, Ağrı eteğinden,
Gücenmesin bütün yurt bahçelerinden
Çiçek getirin, çiçek getirin, örtün beni,
Eğin türkülerinin içine gömün beni.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
En güzellerini saymadım çiçeklerin,
Çocukları, öğrencileri istiyorum.
Yalnız ve çileli hayatimin çiçeklerini,


Köy okullarında açan, gizli ve sessiz,
O bakımsız, ama kokusu essiz çiçek.
Kimse bilmeyecek, seni beni kimse bilmeyecek,
Seni beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Ben mezarsız yaşamayı diliyorum,
Ölmemek istiyorum, yasamak istiyorum,
Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın,

Tarumar olmasın istiyorum, perişan olmasın,
Beni bilse bilse çiçekler bilir, dostlarım,
Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim,
Çiçeklerde açar benim gizli arzularım.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Okulun duvarı çöktü altında kaldım,
Ama ben dünya üstündeyim, toprakta,
Yaz kış bir şey söyleyen toprakta,

Çile çektim, yalnız kaldım, ama yasadım,
Yurdumun çiçeklenmesi için daima yaşadım,
Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir.
Simdi sustum, örtün beni, yatırın buraya,

Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya.

Eskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir Emlak
CEYHUN ATUF KANSU

Bana çiçek getirin, dünyanın bütün çiçeklerini buraya getirin.”  — Köy öğretmeni Şefik Sınıg’in son sözleri.

Eskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir Emlak

Eskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir Emlak

Amaçlar ve Basamakları

Eskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir Emlak

Eğitim – öğretim dendiğinde akla okul gelse de kendi hayatlarımıza baktığımızda görüyoruz ki öğrendiklerimizin çoğu yaşam tecrübelerimizdir.Bu nedenle bize düşen, çocuklarımıza yaşam tecrübeleri geliştirebilecekleri ortamı yaratmaktır.

Eskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir EmlakEskişehir Emlak

BEYİN OKUMAYI NASIL ÖĞRENİYOR?

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı Ads%C4%B1z-1-1-1.png

Aşağıda  açıklanan okuma ,yazma anlama  ve anlatımla ilgili  merkezlerin  işlevleri , sadece  bu  merkezlerle  doğrudan  ilgili  olan  derslerin  öğretmenleri değil , her  öğretmen  tarafından bilinmesi gerekmektedir.Bu merkezlerin varlığından ve nasıl  çalıştıklarından habersiz  olmak  yanlış uygulamalara  neden  olabilir . Öğretmenin  çabasının  boşa harcanmasına harcadığı  eforun  karşılığını alamamasına neden olabilir.Öğrencilerin hayatta ilk defa karşılaştıkları kelimelerle dolu  bir metinin anlaşılması için  öğretmen ne kadar    “anlayarak  okuyun”  derse desin anlamak  yada anlamamak öğrencilerin elinde değildir.Her insan yüz kilogramlık yükü kaldırmak ister . Ancak fiziksel  gücümüz  buna yeterli  olmayabilir. Fiziksel  gücümüz  buna yeterli değilse   kaldırabilir miyiz ? Yine herkes   güzel şarkı söylemek ister .Bunun için önce güzel bir ses  için uygun gırtlak yapısı  ile  ses telleri  ve sonra  eğitilmiş bir ses ister.Bu  özelliklere  sahip  olmayan birisine  ille de  güzel bir şarkı söyleyeceksin denilse  söyleyebilir mi ? Her öğrenci anlamak ister ancak  merkez anlamasına  izin vermediği müddetçe  anlaması mümkün değildir. Bu izne davetiye çıkartılması işi  öğretmenin  görevidir. Bu merkezlerin görevleri  ve işleyişleri  bilinirse  ve bilinçli  bir şekilde merkezlerin işlemesine yardımcı olunursa  daha verimli ve etkin sonuçlar alınır. Her hangi bir derste kırk kişilik bir sınıftan  35  öğrenci 1 (bir) alıp başarısız  duruma düşmesinin  nedeni ne olabilir.Eğitim biliminin  verilerine  göre bunun  doğruluğunun  izahı  mümkün değildir.Okuma , anlama , anlatma  yazı yazma , dil öğrenme  ve diğer  eğitim – öğretimle ilgili beyin merkezleri aşağıda da izah edileceği gibi   fotoğraf makinesine benzer bir şekilde çalışırlar.Bu merkezlerden bir çoğu  gördüğü  ve duyduğu şeylerin anlamları  ile birlikte  fotoğraflarını çeker.Bu duruma göre  konuların  kavratılması için  o konuların anlamları ile birlikte  görüntülerinin beyinde oluşması gerekir.Bunun  içinde  konuların  somut hale   getirilmesi  görsel ve   işitsel   araçların kullanılması gerekmektedir. Her somut nesne sınıfa getirilemeyebilir.  Böyle durumlarda   iyi bir  iletişimin olması  ve kavratılmaya  çalışılan  konu  yada  konuların  aslına  uygun  görüntülerinin   öğrencilerin beyinlerinde  oluşması  için  uygun kanallar  yani  öğretim  yöntemleri  kullanmalıdır.Bundan  birkaç yıl  önce TRT  de   bu konuyla  ilgili bir  program yayımlanmaktaydı. Ne  maksatla  konulduğu  önemli değil  ama  öğretmen  için  çok faydalıydı  ve bu konuyla de ilgili  olduğu için  hatırlanmasında yarar  vardır.İki  yarışmacıdan  birisinin önünde  somut  bir eşya vardı .Diğer yarışmacı bunu  görmüyordu. Birinci  şahıs  eşyaya bakarak  onu  anlatıyordu. Anlatılan bu  eşyanın  görüntüsü ikinci yarışmacının  kafasında  oluşmasını sağlamaya , ikincisi  anlatılanlara dayanarak  nesneyi tanımaya ve  resmini   yapmaya  çalışıyordu.Görmediği nesnenin  resmini yapan yarışmayı kazanıyordu.

Beyin  kafatasının  içinde  sinir  dokusundan  yapılmış  bir  organdır. Çok iri  bir  cevizi andırır.Ortalama  yetişkin  bir erkeğin   beyni 1 350 gr . kadının da 1250 gr  dır . İnsanların zeka  durumları  beynin ağırlığına değil  beyindeki kıvrımlara  bağlıdır.Bir beyinde  ne kadar  kıvrım varsa  insan  o oranda  zekidir. Beyinde merkezlerin  yanı sıra okuma  ve okuma il ilgili  merkezler  vardır. Okuma  , anlama , konuşma , dil  oluşturma , aritmetik  ,tanıma , görme , görmeyle ilgili  hatırlama merkezleri gibi.

                Okuma eğitimi  çocuğun  çevresi  ve çevresi ile  ilişkileri , ilgi  ve benimsemeleriyle  doğrudan ilgilidir.Göz okunan metne  ne kadar  alışık  ise bir sıçramada  kavradığı alan  o kadar geniş olur( basamak 1).

Okuma sürekli ve gittikçe  artan bir   tempoyla yapılan  uygulama  sonucu  üzerinde  kayarak ilerlemez  göz kasları ile  zihindeki  okuma  merkezinin  motorize  olmasına dayanır. Bir yazıyı  okurken  göz satır , birbiri arkasına    sıçrama yaparak   satırın belirli bir parçasını  görür   her sıçramanın arkasından bir  duraklama yapar ,sonra  yeni bir  durum alarak  satırın belirli bir  parçasına geçer. Gözümüz  13  veya  19  derecelik  bir  açıyla  bakar, 2cm lik  bir kısmı net olarak görür. Sol  taraftaki  alan  okunurken  sağ taraftaki bilgileri  okunmaya  hazır hale  gelir ( basamak 3-4-5) daha  sonra  da  bahsedileceği gibi” görme  ile hatırlama  merkezi “ ile “ işitilen  sözleri hatırlama  merkez” inde   görülen  ve işitilen  sözlerin  anlam  ve  fotoğrafları   depolandığından  hızlı  okumanın olabilmesi için seçilecek  metinlerdeki kelimeleri, daha  önce  öğrencilerin hayatının  bir bölümünde  görmüş   ve tanımış  olmaları   gerekmektedir.Böyle  durumda öğrenci  kelimeyi  görür  görmez  bir  bütün  halinde  tanır   ve göz  satır  üzerinde  kaymadan  diğer  kelimeye   sıçrama yapar.Hızlı okumanın  sihirli  değneği işte  budur. Ağır  okuyan  öğrenciler için  seçilecek metinler  öğrencilerin   yakın çevreleri, yaşantıları, çevrede  söylenen maniler , masallar,  tekerlemeler ve şiirlerden   oluşturulmalı.

Belli bir öğrenci düzeyine göre hazırlanan, dergilerdeki  metinler  ve öğrencilerin ilgi  duymadıkları diğer metinler  öğrencilerin okuma hızını arttırıp okuma zevki vereceği  yerde okumadan  soğumalarına neden olmaktadır.

Hayatta en çok yer  alan  okuma şekli   sessiz okumadır.  Sessiz okumada  bir takım baş ve  dudak   hararetleri yapmamalı, kelimeleri  ve satırları parmakla veya kalemle  izlememelidir (basamak 3-8).

Sesli okumanın   ilk  kelimeleri kusursuz  söylemek,     doğru , tabii  şivemize uygun bir şekilde   konuşur gibi okumaktır (basamak 4-5).

a- Öğretmen ve öğrenci bir parçayı sesli okurken öteki öğrencilerin okunanı  her zaman  kendi kitaplarından izlemeleri  doğru değildir. Okunanı dikkatli dinleyerek anlamaya ve güzel  okumanın tadına varmaya  çalışmaları  gerekmektedir. 

b- Yanlışları düzeltme okuma sonuna  bırakılmalıdır.

c- Bir parçanın okunması  gereksiz yere tekrarlanmamalıdır. Öğrenciyi  okumadan soğutan  sebeplerden biri de   budur. Okuma kurallarını bozmadan öğrenciler  ne kadar hızlı  okurlarsa  okusunlar  müdahale  edilmemeli ,   hızlı  okumaya  teşvik edilmelidir.Göz ne kadar hızlı hareket ederse etsin asla  beynin kavrama ve algılama    hızına ulaşamaz.Hızlı okunduğunda   anlayamamamızın  nedeni beyin ile iletişim kuramamaktır.   Öğrencilerin  kavrama  merkezlerinin  uyarılması,  uyanık tutulması, okunanı  yada   söyleneni anlaması için    hazır  bulmuşluk  durumuna getirilmesi gerekir.  Anlama ve algılama merkezi uyarılmamışsa  veyahut    öğrencilerin anlama merkezlerinin  kapasitesi   zorlanmaya  çalışılırsa   anlama  olayı gerçekleşemez,  ezberleme olayı  olmuş olur. Zorlama ile ya da  baskıyla anlamanın  olması  mümkün değildir.  Anlamaya   yönelik çalışmalarda öğretmen, o zaman dilimine   düşen oranda     öğrencilerin anlama  kapasitesini  ulaşabilmelerini  sağlamaya  çalışmalıdır.

“Görme ile hatırlama merkezi” inde   bu  güne  kadar  gördüğümüz her şeyin fotoğraflarıyla   anlamları saklıdır .Gördüğümüz her şeyin fotoğrafları  bu  büyük  arşivdeki   öteki  fotoğrafların yanına  depolanır.  Bu olay  sonsuz bir hızla ve biz  farkına varmadan   meydana gelir.   İşte   eğitim – öğretim  etkinliklerinde   öğrencilere  öğretilen şeylerin   fotoğraflarının  depolanması   ve zamanı geldiğinde  kullanabilmesi  için    konuların  somutlaştırılarak   işlenmesi, görsel araçların kullanılması, göze dayalı  öğrenci merkezli   yöntemlerle    derslerin işlenmesi gerekmektedir.

Çocuk  görmediği bir şeyin   görme ile  ilgili hatırlama  merkezinde   fotoğrafını nasıl çekecek? Ya  aslına  uymayan bir  fotoğraf  uyduracak yada  hayal ettiği şekilde  bir  fotoğraf  oluşturacak .  Bunun  aksine bir yol   izlendiği zaman   onun adı  ezberleme olur .  Eğitim –  öğretimde ise   ezberin  yeri  yoktur.

“İşitilen  sözleri  hatırlama   merkezinde”      otomatik olarak    işittiğimiz her  sözün  anlamı   ve  fotoğrafı  depolanır  . Bir kelimeyi  işittiğimiz zaman  bu  merkezde kelimenin  anlamı  görüntüsü  belirir. İşte  öğrencilere   öğreteceğimiz  her  kelimenin anlam  ve  görüntüsün  bu merkezde  aslına uygun  kaydedilebilmesi  ve   o kelimenin  öğrencilerin beyni tarafından  aslına  uygun bir  şekilde  resminin çekilmesi için  uygun yöntemlerle   öğretilmesi gerekmektedir. 

Yabancı dil  öğretiminde, görme ile ilgili hatırlama  merkezi , işitilen  sözleri hatırlama merkezi , yazılı kelimelerin   görme ile ilgili  hatırlama  merkezi  ,  diğer  merkezler ve dil  oluşturma  merkezinin  ayrı ayrı  ve birbirleriyle  bağlantılı  fonksiyonları  vardır.Dil  eğitim –  öğretiminde  diğer merkezlerin   fonksiyonlarına  ayrıca değinilmeye  gerek yoktur. Dil öğretiminde de   bu  merkezlerdeki oluşum  yukarıda  açıklandığı şekildedir. Dil    öğretmenlerinin  en fazla  dikkat etmesi  gerek  husus öğrettikleri  kelimelerin ,  ilgili merkez tarafından ,   asıl  fotoğraflarını  çekilmesidir. Soyut olarak (ezbere )  öğretilmeye  çalışılan    bir  kelimenin fotoğrafı    beyinde nasıl  oluşacak ? Her  öğrenci  görmediği bu  kelimenin   fotoğrafını  ya hayali çekecek yada uyduracak .  Cümle  kalıpları   ve zamanların   öğretimin de      eylemlerle kavratılmaya çalışılmalıdır.

Yazılacak  kelimelerin  görüntüleri  yazı yazma  merkezinde   hazırlanır. Yazı  yazmak  istediğimiz  zaman   görüntüler  , beynin  sol  yarım   küresindeki   kolun oynatıcı   merkezine  geçerler   ve   oradan  da  sağ el   kaslarına  ulaşırlar.Solak   olan  kimselerde  ,  görüntüler  sağ  yarım  küreye geçerler. Öğrenciler , yukarıda  izah  edildiği  şekilde  beyindeki yazı yazma   merkezinden  kaynaklanmayan  bir  nedenle  sol  elle  yazı  yazmaya  çalışılırsa  müdahale  beyindeki  yazı  yazma  merkezinde   kaynaklanmayan  bir nedenle  sol  elle  yazı  yazmaya  çalışılırsa  müdahale  edilmeli  ,  bu durum  alışkanlık  haline  getirilmeleri  engellenmeli , diğer  durumda  müdahale edilmemelidir.Beyinde  görüntüleri  hazırlanan  kelimelerin  yazılması  için  kolun   oynatıcı  merkezine   ve  oradan da  el  kaslarına  ulaştığı zaman  yazma işlemi  başlar.Her  öğrenci  el kaslarının  farklılığından  dolayı  farklı  şekillerde  yazarlar. Buna  yazı tarzı  , biçimi  yada  şekli  deriz. Her  öğrencinin  aynı şekilde  yazı yazmaları beklenmemeli , kendi  tazında en iyisini yazmaları sağlanmalıdır.

Yıllar önce görevdeyken hazırladığım aşağıdaki İngilizce öğretimi power point sunusu haberim olmadan alınmış, başka bir ifadeyle çalınmış ve siteye konulmuştur. İnternette dolaşırken gördüm. Keşke iznim alınarak konulsaydı.

Power Piont sunusu.53 sayfadan ibaret.Tüm sayfaları her sayfa bitiminde teker teker tıklayınız.

Eğitim – öğretim dendiğinde akla okul gelse de kendi hayatlarımıza baktığımızda görüyoruz ki öğrendiklerimizin çoğu yaşam tecrübelerimizdir. Bu nedenle bize düşen, çocuklarımıza yaşam tecrübeleri geliştirebilecekleri ortamı yaratmaktır.

www.facebook.com/OGRETMEN123/videos/452164872061747

3 thoughts on “Eğitim-Öğretim Sayfası

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.