DOĞA,ORMAN VE HAVA

DOĞA,ORMAN VE HAVA

DOĞA,ORMAN VE HAVA
Yeraltı ve yer üstü zenginlik kaynaklarının birçoğunun insanlar tarafından paylaşıldığını,.hatta bu kaynakların paylaşılmasında insanların yüz yıllarca mücadele ettiklerini ve halende etmekte olduklarını, insanlığın var olduğundan bu yana, bu kaynakları paylaşmak için düzenli ya da düzensiz ordularla savaşlar yapıldığı ve halen de bu savaşların sürdüğü bilinmektedir.Bilim otoritelerine göre önümüzdeki yüzyılda savaşların su kaynaklarını paylamak için çıkacağı iddia edilmektedirBir an şöyle bir şey düşünelim:İnsanoğlu atmosferi paylaşmaya kalkarsa ne olur?Olmaz demeyin.Şu anda böyle bir iddianın yersiz olduğunu düşünebilirsiniz.Nice düşünenlerin düşüncelerinin, devrin insanları tarafından anlaşılmadığını, yargılandıklarını ve öldürüldüklerini biliyoruz. Yinede bir düşünelim.Atmosferdeki hava içerisinde bulunan oksijen hangi fabrikada üretiliyor.Bu fabrikanın hammaddesi nedir?Bu hammaddenin kaynağı sınırsız mıdır?Bu kaynak zamanla azalmakta mıdır?Yeryüzündeki bütün canlıların hayat kaynaklarından biri olan hava elbette doğa tarafından ,doğadaki bitkiler ve ormanlar tarafından üretilmektedir ve oksijenin üretildiği fabrika elbette ki bitkiler ve ormanlardır.Ormanların bu işlevi dışında sayılamayacak kadar başka faydalarının olduğunu da biliyoruz .
Yapılan araştırmalara göre, bir insanın bir günde tükettiği oksijen miktarı ortalama yedi ağacın ürettiği oksijene bedeldir.Biz bir yıl için de tükettiğimiz oksijeni gönül rahatlığı içinde solumamız için bunu üretecek kadar ağaca sahip miyiz?Sahibiz ya da değiliz.Atmosferin bize doğanın bir bağışı olduğunu söyleyebilirsiniz.Bu durumda böyle bir düşüncenin de yanlış olduğunu söyleyebilirsiniz.Kömür de yer altı zenginlik kaynağı.Ancak siz bedavadan kömür yakabilir misiniz?.Su da doğanın bir nimetidir.Ama çoğu yerde suyu bedava içemezsiniz.Meralar da ormanlar ve hava gibi doğanın bir bağışıdır.Ancak meraları rastgele kullanamazsınız.Meraları otlatmak için köyler arasında kavgaların çıktığı, insanların öldürüldüğü ve kan davalarının sürdüğü herkesçe bilinmektedir.Atmosferin şu anda paylaşımının diğer zenginlik kaynaklarından farklı olduğunu ve imkansız olduğunu da iddia edebilirsininiz.Ormanların;ekvatordaki yağmur ormanlarının,kuzey yarım küredeki ormanların tükenmeleri devam ederse, ileri ki bir yüzyılda oksijen üreten ormanlar yaşayan insanların ihtiyacı kadar oksijen üretemez duruma düşebilir mi? Düşerse ne olur? Olmaz demeyin.İnsanların bir kısmı ozon tabakasından bile habersizken ve haberi olan bilim adamlarının bile bu tabakanın delinebileceği akıllarının ucundan geçmezken,insanların medeniyet uğruna ,hayat kolaylaştırmak için kulandıkları araçlardan bazıları ozon tabakasının delinmesine neden olmadı mı?
Büyük Sahra çölünde size iki Türkiye büyüklüğünde toprak verseler ne yapabilirsiniz?Kulağıma bu toprak parçasının bir işe yaramayacağı cevapları geliyormuş gibi oluyor.Peki ülkemizdeki bitki örtüsünün ve ormanların ne kadar bilinçsizce tahrip edildiğinden ormanlarımızın azalmakta oldduğu,oksijen fabrikasının kaynağı tükenmeye doğru gittiğinden haberimiz var mı?Varsa ne güne duruyoruz.Kayalıklar için savaşı göz önüne aldığımız halde neden ülkemizin çölleşmemesi için üzerimize düşeni yapmakta aceleci davranmıyoruz.Herkesin TEMA Vakfı başkanı sayın Hayrettin Karacan’ın başlattığı Seferberlikte üzerine düşeni yapmakta aceleci davranması gerekmiyor mu? Gelin hep beraber halk deyimiyle eteğimizdeki taşı döküp güzel Türkiyemizin Sahra çölüne dönmesini engelleyelim. Bu durumda bütün varlıklarımızın, zenginliklerimizin ne anlamı olabilir. Ğünü kurtarmaya çalışmayalım. Belki biz,çocuklarımız ve torunlarımız bunu görmeyebilir.Ama bilim adamlarınca doğa tahribatı böyle devam ederse, gelecekte bir neslimizin bu akibete uğrayabileceği iddia edilmektedir. Ege Denizinde bir kayalık için savaşın eşiğinden dönüldüğünü hatırlayalım.Vatan toprağı milletimiz tarafından bu kadar kutsal dır.Ülkemizi doğu-batı istikametinde seyahat edenler görmüşlerdir.Karstan yola çıkarsınız,Edremit’e gelinceye kadar bu ulu arazide ormana rastlayamazsınız.Sarıkamış7ta bir bölge ormanlıktır ve diğer yerlerde bazı dağların zirvelerine yakın yerlerde seyrek ağaçlar görürsünüz.Eğer mevsim sonbahar ise her taraf bomboz görünür.Bir de Artvin’den Edirne’ye yolculuk yapalım.Her yer yeşilin bütün tonlarıyla kaplıdır..Neden Kars’tan Edremit’e kadar bütün iç anadolu da aynen olmasın O halde ne yapabiliriz?
Elbette ki şu ana kadar yapılanları ve yapılmakta olanları hiçe sayamayız ve göz ardı edemeyiz.Ancak yetersizdir ve bu gidişle bir yere varamayız diye düşünüyorum.Öyle sanıyorum ki şu anda yılda yapılan ağaçlandırma çalışmaları, yine bir yılda kaybedilen ormanlara bedel olabilir.Belki orman kaybını durdurmuş olabiliriz.Peki geçmiş yıllarda bilinçsizce kaybedilenler ne olacak? O halde ,Ülkemizin tekrar yeşil bir örtüyle kaplanması için neler yapılabilir?Uzun vadeli çok ciddi tedbirler almak gerekmez mi? Şu anda ülkemizin orman politikası daha çok mevcut ormanları muhafaza etmek yönündedir.Zaten ormanı koruyan memurların adı da orman muhafaza memurudur.Birinci olarak bu unvanın değiştirilmesinde yarar görmekteyim .Gerçi isim değiştirmekle bir yere varılamaz ,ama ilk etapta değişmesi yararlı olur.İkinci olarak , şu anda orman muhafaza memuru olarak görevlendirilenlerin tahsil düzeyinin yükseltilmesi ve bilinçli bir ormancı olarak yetiştirilmesi lazım.İlkokul,ortaokul ve lise mezunları yerine üniversite mezunu ve gönüllü olarak bu mesleği seçmiş kişilerden oluşan orman memurları.Ormanlık bir bölgede yaşamış biri olarak bundan onbeş yirmi sene önceki memurları düşünüyorum da hiç birisinin bilinçli bir ormancı olduklarını görmedim. Mevcut ormanları korumak ve geliştirmek için elbette Orman Bakanlığınca buna benzer uygulamalar yapılıyor.Benim ve ülkemdeki sağ duyu sahibi her insanın düşündüğü; her yeri zorunlu ağaçlandırmaktır.Üçüncü olarak bu anlamda“ Zorunlu Ağaçlandırma Genel Müdürlüğü” adında veya buna benzer bin adda bir genel müdürlük kurulmalı.Her yeri ağaçlandırma.Bu genel müdürlüğün her köyde bir kuruluşu ve görevlileri bulunmalı.Bu kuruluşun görevi bu işin uzmanlarınca yapılan ağaçlandırma planlarına göre her yıl köyün belli bir yerini ağaçlandırma zorunda olmalı.Köylerdeki ağaçlandırılacak alanlar tespit edilmeli..Diyelim ki bir köyde ağaçlandırmaya uygun alan bin dönüm ve on yılda burası ağaçlandırılacak.Buradaki görevliler tarafından her yıl yüz dönüm ağaçlandırma zorunluluğu olmalı ve bunu başaramayanlara yaptırımlar uygulanmalı.Nasıl ki devlet tarafından hiçbir okul öğretmensiz bırakılıp kapatılmıyorsa,hiçbir köy de ağaçlandırma memurlarından yoksun bırakılmamalı.Bu kuruluşlar okullardan,askeriyeden ve hatta cezaevlerinden de yardım alabilir.Böyle bir oluşum neticesinde kısa sürede yurdun dört bucağı bir oya gibi işlenmiş olur.
S.ALTAŞ

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir